Her düşünce veya hareket, kurucularının kendisini hayata karşı konumlandırması ile başlar. Bu konumlanışın temelleri kuşkusuz insan ve onu çevreleyen etmenlerle tartışılabilir. Konumlanış en temelde hayata karşı hissedilen kaygı ile ilgilidir ki; bu kaygıyı ortaya çıkaran bir maddi zemin de söz konusudur. Metafizik bir kavram olan kaygı, hem akli hem de hissi düzeyde vuku bulduğundan salt psikolojik veya entelektüel düzeyde tanımlanamaz; zira bu tam tersine duyu, duygu ve düşünce yapılarını kuşatan bütüncül canlı bir yapıdır.
Kaygı, her şeyden önce insan nezdinde içeriden ve dışarıdan gelebilecek bir tehdit tezahürü olmasının yanında kişinin hayata karşı duyduğu korkudan kaynaklı da ortaya çıkabilir. Burada bahsettiğimiz korku, cesaretsizlik kapsamı içine alınmamalıdır. Bahsetmek istediğimiz mevcut çelişkilerin ortaya çıkaracağı bir dizi güvenlik önlemidir. Güvenlik önlemi içinde ortaya çıkan konumlanış ve bu konumlanışta ortaya çıkan merak ve arayış, bilincin gelişmesinde önemli bir evredir.
Hakim sınıfların saldırıları ve bu eksende süregelen gelişmelere karşı konumlanış, tarihsel örnekleri içinde bireyin rolünü ortaya koymuştur. Bireyin çelişkilere karşı konumlanışı ve bu noktadaki tasarrufları bahsini ettiğimiz konumlanışın ta kendisidir. Bunu bir adım daha ileri götürürsek, örgütlü bireyin hayata karşı konumlanışı aynı zamanda onun örgütlülüğe ve örgütlülüğün de sınıflar mücadelesindeki konumlanışını ifade eder.
İşte bundan 46 yıl önce, bir bireyin, tarih sahnesindeki konumlanışı bugüne ışık tutacak bir komünist hareket ve bilincin tohumlarını atmıştır. Kuşkusuz Kaypakkaya’nın sınıf mücadelesi içerisindeki konumlanışı ezen ezilen çelişkilerinden hareketle olmuştur.
Sınıf mücadelesi ve onun içindeyken edinilen kaygılar toplamı; bir arayışı, yani sınıfın parti arayışı sorununu ortaya koymuş ve bu eksende Kaypakkaya nezdinde coğrafyamızda Marksizm’in tohumları filizlenmiştir. Bu tohumun filizlenmesi kendi içinde bir mukim alan ve bilinci açığa çıkarmıştır ki, bu da ülkemiz sınıf mücadelesinin paradigmasıdır.
Onun tespitlerinin halen güncelliğini korumasının nedeni Kaypakkaya’nın sorulara diyalektik yaklaşımıdır. Ancak burada bahsetmemiz gereken, Kaypakkaya’nın bu toprakların tarihsel belleğinden çıkan ve güncelde vuku bulan bir komünist bilinç olmasıdır. Bu bilinç, bu toprakların azığı ve sermayesidir.
Bu coğrafyanın komünist bilinci olarak Kaypakkaya
Toplumların tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Gelinen aşamada, yaşanan onca şeyden sonra, çok iyi biliyoruz ki, tek devrimci sınıf işçi sınıfıdır. İşçi sınıfı, kendisiyle birlikte bütün insanlığı kurtaracaktır. Bununla birlikte bir imparatorluk bakiyesi olan coğrafyamızda çok çeşitli ulus ve milliyetler, inançlar bulunmaktadır. Bu ulus, milliyet ve inançlar soykırımlara tabi tutulmuş, katledilmişler, en demokratik talepleri bile baskı altına alınmıştır. Bu ulus, milliyet ve inançların mücadeleleri söz konusudur.
Bu açıdan mevcut coğrafyanın yapısal düzlemi, karakteri, tarihteki bilimsel ve kültürel kodlarının da incelenmesi gerekir. Bu kültürel ve bilimsel kodlara doğru bir yaklaşım, bu topraklarda şekillenecek ve gelişecek komünist hareketi de açığa çıkaracaktır. Kaypakkaya yoldaş bu toprakların sesi olarak ülke tarihinin bir kısmını mevcut mücadele hayatı içinde diyalektik bir yaklaşımla incelemiştir. Bu inceleme biçimi ve başlıkları, onun ideolojik düşüncelerini ortaya koymuştur. Tersi de doğrudur. Kaypakkaya, Marksizm’i Leninizm’i Maoizm’i iyi kavradığı için yaşadığı toplumun çelişkilerini iyi analiz edebilmiştir.
Kaypakkaya’nın ülkemiz topraklarında yarattığı örgütlülük aynı zamanda bir düşünce hareketi olma misyonuna da sahiptir ve sahip olmalıdır. Bir düşünce hareketinde arayışın bitmesi, sorular ile yanıtlar arasındaki aranın kapanması anlamına gelir ve bu hareketin durağanlaşmasına yol açar. Bu tehlikeli bir durumdur. Hareketin halihazırda var olan çelişkilere, anda ortaya çıkan sorunlara yanıt olması beklenir. Bu yapılmadığında içe doğru büzüşme, tali sorunların esas hale gelmesi yaşanır. Örgütsel problemler ön plana çıkar. İdeolojiyi kavrayış ve politik olarak hayata geçiriş ortadan kalkar. Doğru olan Kaypakkaya’nın devrimci yöntemini, ideolojiyle kitlelerin hareketini birleştiren bir bakış açısına, bir metodolojiye sahip olmaktır. Bu düşünce hareketinin bir hazineye dönüşmesi anlamına gelir ki, bundan sonrası perspektif ve örgütlenme sürecidir.
Bu örgütlenme süreci, yeni sorular ve cevaplar arasındaki dengenin kurulması ve her soru ile değişimin ve gelişimin baki kılınması ile mümkündür. Bu eksende Kaypakkaya yoldaş, bu topraklarda ortaya koyduğu düşüncelerle mevcut sorulara yanıt vermeye, perspektif sunmaya ve her pratik ekseninde de çelişkilere dokunmayı kendisine karakter edinmiştir. Burada görev yerine karakter kavramını kullanmak en doğru biçimdir. Zira Kaypakkaya kendisiyle bütünleşen gerçek bir komünist kişiliktir.
Bugün Kaypakkaya geleneği olarak üzerinde düşünülmesi gereken konu tamda burasıdır.
Bu coğrafyanın komünist bilinci olarak Kaypakkaya, toplumun tarihinde kendini gösteren düşünce ve tasarrufa kayıtsız kalmamıştır. Bunları dikkatle incelemiş, yazılı olmasa da halkın bilincinde yer edinen ve bir kültüre dönüşen destan ve mitlere kayıtsız kalmamıştır. Zira Kaypakkaya yoldaşa göre bu toprakların bilinci ihracat usulü düşüncelerle tanımlanamaz, tam aksine toplumun bilinci bu toprakların düşünce tarihinde aranmalıdır. Bu topraklarda olanın çıkarılması için ise MLM’nin sadık bir öğrencisi olmuş ve diyalektiği bir bu usul ekseninde bir araç olarak kullanmıştır.
Okun doğru yöne fırlatılması için öncelikle hedefin görülmesi gerekir. Hedef görülmezse eğer ortaya konulacak tüm refleksler istenilen sonucu vermeyeceği gibi bunun negatif tepkiler ile karşılaşması da mümkündür. Düşmanını iyi tanımak, onun ne yaptığını bilmek, ne yapacağını ön görmek için doğru olandır. Sadece düşmanı tanımak yetmez, aynı zamanda bu düşmanın karşısında “bizim”kilerin ne yaptığını bilmek, ne yapacağımıza dair bize önemli veriler verir. Bu, evrensel bilimle sentezlediğinde ise ortaya doğru, bilimsel bir politik hat çıkar.
Bugün ülkemiz açısından bir durum var ki; sınıf mücadelesinin önemli müfrezeleri Mezopotamya’dan daha çok farklı coğrafyaların düşünsel akımlarına eğilim göstermekte, onlarla ilgilenmektedir. Ancak matematik, astronomi, fizik, kimya, felsefe, siyaset, bilim konularında derin kökleri olan Mezapotamya coğrafyasına ve bu coğrafyanın ortaya çıkardığı düşüncelere kayıtsızlık hakimdir. Peki neden? İşte bu soruya yanıt aranması gerekmektedir. Ibn Heysem, Ibn Sina, Ibn Rüşd, Gazali, Bruni, Muhyiddin Arabi, Hayyam Ibn Haldun, Şeyh Bedreddin, Fahreddin Razi, Ali Kuşçu ve daha adını sayamadığımız önemli şahsiyetler biliniyor mu? Biliniyorsa ne kadar biliniyor? Darwin’den yaklaşık 700 yıl önce yaşamış ve evrim üzerine ciddi tartışmalar yaratmış Ibn Mıskave’den ne kadar haberdarız? Yine bilim ve teknoloji konusunda çalışmalar yapmış ve daha bu görüşler Avrupa’da tartışılmazken Heysem’in gezegenler teorisini ortaya koymuş olan Ibn Heysem’i ve tarih, felsefe ve sosyo ekonomik çalışmaları ile ülkemiz Marksistleri tarafından dilimize kazandırılan ancak yine Marksistler tarafından da pek ilgi görmeyen Ibn Haldun’u aynı şekilde biliyor muyuz? Şeyh Bedreddin’i romantizmin kuşatmasından çıkartarak toplumsal-kültürel-politik görüşleriyle inceleme durumumuz nedir? Örnekler çoğaltılabilir.
İşte bu sorulara yanıt aramak gerekiyor. Bu düşüncelerin ve hareketlerin anlaşılıp kritiğinin yapılması ve toplumsal örgütlenmede bu düşüncelerin ne kadar önemli bir yer tuttuğunun gözlemlenmesi bizlere örgütlenme becerisi kazandıracaktır. Kaypakkaya yoldaş işte bu tarihsel dokuyu anlamıştır. O, Kemalizm’in bu dokuyu parçaladığını defalarca dile getirmiştir. Kemalizm, toplumun dokusuna uymayacak bir şekilde emperyalizmin ihraç ettiği kültürü topluma dayatmıştır. Kemalizm’in biçimsel olarak “ilerici” yanları varmış gibi görünse de, bunun çağımızda “aydınlanmacı” bir yaklaşıma karşılık geldiğini, proletaryanın değil, burjuvazinin çizgisi olduğunu, bu anlamıyla gericiliğin temsilcisi, faşist karakteri bulunduğunu net olarak ortaya koymuştur.
Kabul etmek gerekir ki; Kemalizm, emperyalist politikaları bir “mühendislik harikası” ile ülkeye uygulamış; omurgasızlaştırılmış ve Alzheimer bir toplum açığa çıkarmıştır. Bu durumdan etkilenen kimi devrimci hareketler, biçimsel farklara dikkat kesilip Kemalizm’i ilerici ilan etmişlerdir. Kemalizm’in bu politikası kapsamında parçalanmış bir tarih yazımı ve kültür söz konusudur. Bu politika nezdinde toplumun ne olduğu ve kim olduğu sürekli bir tartışma konusudur. Kimilerine göre ülkemiz bir Avrupa ülkesi, kimilerine göre ise Ortadoğu ülkesidir. Kimilerine göre ise Ortadoğu’da yer almakta ancak Avrupa kültürüne sahip bir ülkedir. Resmi ideolojinin yarattığı bu karmaşık toplum tablosuna karşı Kaypakkaya yoldaş MLM’den hareket ederek kafa karışıklığına net bir yanıt olmuştur. Böyle olduğu içindir ki; yaşam süreci içinde ortaya koyduğu tespitlerle bugüne ışık tutacak tespitlerdir.
Ancak burada dikkat kesilmemiz gereken nokta; Kaypakkaya’nın bu tespitlerinden öte bu tespitleri ortaya koyan yaklaşımına sahip olmaktır. 18 Mayıs vesilesi ile bunu tekrar etmek zorundayız. Zira bizler açısından önemli olması gereken, Kaypakkaya’yı savunmak değil ona sahip çıkmak, onun yöntemini anda hayata geçirmektir. Aslında gerçek olanın savunulmaya da ihtiyacı yoktur. Zaman gerçeği net ve yalın bir şekilde güncel çelişkiler etrafında ispatlar. Esas mesele, gerçeğin güncelde sahiplenilmesi ve bu bayrak yarışında geliştirilmesidir. Bilimsel ilerleyiş tam da budur. Bu açıdan Kaypakkaya yoldaşın sahiplenilmesi ve onun ortaya koyduğu gerçeğin güncel gelişmeler ışığında örgütlenerek sürdürülmesi gerekir.
Malumat ve tasavvur ekseninde Kaypakkaya!
Kaypakkaya yoldaşın komünist hareketi örgütleme sürecinde bölgelere gönderdiği mektuplarda yoldaşlarına dile getirdiği şey, toplumsal çelişkilerin incelenmesi ve tahlil edilmesi meselesidir. Kaypakkaya, bölgenin sosyo-ekonomik yapısının, toplanan somut bilgilerle karşılaştırılması, tüm çelişkilerin tespit edilmesi, kitleleri mevcut durumda en çok ilgilendiren sıcak çelişkilerin isabetli bir tarzda açığa çıkarılması görevini sık sık hatırlatıyordu. Ona göre politika, bilimsel araştırmadan ve halkın engin tecrübesinden beslenmeli, ateşle donanan güçler ise böylesi bir politikanın ışıklı izinde yürümeliydi. Ona göre iyi bir devrimci, aynı zamanda iyi bir araştırmacıydı. Yanında taşıdığı defterler, somut bilgilerle, rakamlarla doluydu. İbo, sadece mevcut durumun değil, aynı zamanda bölge halkının son yüzyıllık mücadele tarihinin de araştırılmasından yanaydı. Kürecik’te çalışırken Kasımoğlu İsyanı’nın olumlu ve olumsuz yanlarını soruyordu. (Tohum, M. Oruçoğlu, Umut Yayımcılık, s. 290)
Kaypakkaya’nın somut şartların araştırılması ile ilgili pratikleri yalnızca bunlarla sınırlı değildir. 1969 yılından başlayarak işçilerin ve köylülerin ekonomik ve demokratik mücadelelerine doğrudan katılmış ve bu hareketleri değerlendirip analiz ederek sonuçlar çıkarmıştır. Bunların bir kısmı Türk Solu adlı dergide yayımlanmıştır.
“İşçi-Köylü Hareketleri Milli Demokratik Mücadelemizin ekseni olmak yolundadır” başlıklı yazısını Aralık 1969’da toprak işgali eylemlerine bizzat katılarak ve buradan çıkarmış olduğu sonuçlarla yazmıştır. İşçi eylemlerini de tek tek analiz edip sonuçlar çıkarmıştır. “Ege Sanayi Direnişi, işçilerin mücadele tecrübelerini artırdı”, “Çelik Halat İşçileri Direnmeye Kararlı”, “Sarı, Petrol-İş Sendikası, EAS İşçilerinin Mücadelesini Hedefinden Saptırmak İstiyor” gibi alt başlıklarla o dönemki işçi ve köylülerin mücadelesini incelediği çalışmaları vardır. Trakya’da köylülerin toprak işgal eylemleri ile başlı başına ilgilenmiştir. Bu çalışmalarından da anlamaktayız ki, Kaypakkaya, irili ufaklı tüm mücadeleleri incelemekte, içinde olmakta ve bunlardan sonuçlar çıkarmaktadır. Genellemeci bir yöntem Kaypakkaya’da yoktur. Bizzat somuttan, yaşananlardan sonuçlar çıkarmaktadır. Dolayısıyla Kaypakkaya’nın yöntemini değerlendirirken ilk belirtilmesi gereken özelliğinin başında somut şartların somut tahlilini birinci ilke olarak aldığı ve uyguladığı belirtilmelidir.
Proleter Devrimci Aydınlık dergisinin 6 Nisan 1971 tarihli, 37. sayısında yayımlanan “Çorum İlinde Sınıfların Tahlili” çalışması da somut şartların somut tahliline Kaypakkaya’nın ne kadar önem verdiğinin anlaşılması açısından önemlidir. Bu çalışma için üç ay Çorum’da, ilçelerinde ve köylerinde bizzat inceleme yapmış; köylülerle, işçilerle, esnafla konuşmuş, bunlardan notlar almış ve bu tahlili ortaya çıkarmıştır. Halkın yaşam koşullarını bizzat yerinde incelemiştir. Bunların üzerine sınıf tahlilleri yapmıştır. Ayrıntılı bir analizdir. Ama onu değerli kılan temel özellik somutun incelenmesinin ürünü olmasıdır. Bugün o analiz incelendiğinde belki çok ayrıntılı hatta gereksiz bilgilerin de olduğu söylenebilir. Bu çalışmada önemli olan, bazı eksikliklerinin olması, bilgilerin güncelliğini yitirmesi değil, bir yöntem olarak somuttan işe başlanmış olmasıdır. MLM inceleme yöntemi budur. Kaypakkaya’da MLM’yi özümsemiş bir komünist önder olarak bu yöntemi uygulamaktadır.
Kaypakkaya’nın somutun tahlili açısından önemli bir çalışması da Ekim 1971’de kaleme aldığı “Kürecik Bölge Raporu”dur. Bu çalışmada da Kaypakkaya’nın gerçeği olgularda arayıp çıkarma yöntemini uyguladığını görmekteyiz. Mao’nun belirtmiş olduğu; “Marx, Engels, Lenin ve Stalin bize, nesnel gerçeklerden hareket etmemiz ve eylemimize yol gösterecek, yasaları bu gerçeklerden çıkarmamız gerektiğini öğretmişlerdir. Bunu yapabilmek için de Marx’ın dediği gibi, malzemeyi ayrıntılı olarak toplamalı, onu bilimsel tahlile tabi tutmalı ve senteze varmalıyız” belirlemesini Kaypakkaya, “Çorum İlinde Sınıfların Tahlili” ve “Kürecik Bölge Raporu” adlı çalışmalarında parlak bir şekilde uygulamıştır.
Bugün Kaypakkaya’yı yaşayan kılan, komünist önder yapan da bu yöntemidir. Bugün bu bölgelerdeki durum elbette o dönemkinden çok farklıdır. Doğal olarak değişmiştir, farklılaşmıştır. Kaypakkaya’nın yazdıklarını oralarda aramak zaten abestir. Çünkü bilgi, zaman ve mekânla sınırlanmıştır. Ama Kaypakkaya’nın yöntemi değişenin ve değişmeyenin açığa çıkarılmasını yani bilginin güncellenmesinin anahtarını zaten içinde taşımaktadır. Kaypakkaya’nın teorisinin canlı ruhu budur. Kaypakkaya çalışma alanlarında ilk başta hemen ayrıntılı bir inceleme-araştırma içine girmekte, o alanı tanımaya çalışmaktadır. Çalışma yürüttüğü yoldaşlarını da bu yöntemle çalışmaları için uyarmakta, eğitmektedir. Ali Taşyapan, Kaypakkaya’nın kendisini böyle çalışmalar yürütmesi için çokça teşvik ettiğini, hatta Kürecik Bölge Raporu’nu hazırlarken kendisinden de bölgeyi inceleyen bir çalışma istediğini belirtmektedir.
Yine M. Oruçoğlu Siverek’te çalışırken bir görüşmesinde Kaypakkaya’nın bu konuda kendisini eleştirdiğini anlatmaktadır. “Sen bir defa raporla çalışmıyorsun, çok dağınık çalışıyorsun. Buraya gelir gelmez önce şehrin bir anatomisini çıkarman lazım, bir rapor çıkarman lazım. En altta kalanlar, onların üstündekiler, bu hiyerarşik yapıyı senin raporla bize sunman lazım ve kendin kavraman lazım, kadrolara kavratman lazım. Yani hassas nokta nedir, asıl can alıcı çelişkiler nedir, temel çelişkiler nedir, bunların açığa çıkması lazım. Sen dervişlik yapıyorsun bu olmaz.” (Hayatı, Teorik ve Politik Eseri, İ. Kaypakkaya, s. 36; Ok Yayınları)
Görüldüğü gibi Kaypakkaya, mücadele arkadaşlarını bu yöntemi uygulamaları için eğitmekte, zorlamaktadır. Kaypakkaya, faaliyet yürüttüğü alanlarda kitleyi daha iyi anlayabilmek için ne gerekiyorsa yapıyordu. T. Kürdistanı’nda faaliyet yürüttüğü için hemen halkın dilini öğrenmenin gerekli olduğunu düşünüp, kısa zamanda Kürtçe’yi yeterli olmasa da sökmüş, öğrenmişti. Bu da bir düşünüş tarzının doğal sonucudur. Kaypakkaya, faaliyet yürüttüğü alanın halkını daha iyi anlayabilmek için halkın dilini öğrenmeye çalışıyordu. Bunlar bilimsel yöntemin birer parçasıdır. Kaypakkaya’yı ölümsüz kılan da bu yönteme sahip olmasıdır.
Tüm bunlar Kaypakkaya’nın çalışma tarzını ortaya koyduğu gibi aynı zamanda onun bilgiyi kaynağında görmek ve incelemek gibi bir yaklaşıma sahip olduğunu göstermektedir. Düşüncelerini kitabi bilgilerle sınırlandırmadan, kitabi bilgilerden öğrenmeyi ret etmeden, pratikten, yaşamın canlı gerçeğinden hareket etmek onun yönteminin özünü oluşturur.
Kaypakkaya yoldaş dönemin sınıfsal gelişmelerini anlatıların ötesinde incelemiş ve malumattan uzak kalmıştır. Malumat onun için sadece farkındalık eksenlidir. Onun için esas olan tasavvur etmek ve malumat alan değil malumat veren kişi olmaktır. Onu önder kılan gerçek, kendisinin bir gerçekle bütünleşme evresinin olmasıdır. Dolayısıyla Kaypakkaya yoldaş bizlere gerçeği öğrenme evresinin gerçekle bütünleşme süreci içinde olacağını söyler.
İşlemin sol tarafı; Kaypakkaya
Kaypakkaya yoldaşın sınıf mücadelesindeki konumlanışı, komünist bilincin nişanesi olarak kendini gösterirken aynı zamanda komünist ideolojinin yaratılmasında kopuşun adı olarak da tarih sahnesinde yerini almıştır. Marksizm’in özünün mevcut çelişkiyi uygulama biçimi ile sınıf mücadelesi içinde gelişim gösteren modern revizyonist düşüncelerden ayrışan Kaypakkaya, sistemden kopuşu ifade etmektedir. Onun ortaya koyduğu tespitlerin en tehlikeli olması tam da bu kopuştan kaynaklanmaktadır. Peki, nedir bu kopuş?
Kuşkusuz bu dönemde söylenenlerden farklı bir şey söylemesi değildir. Kaypakkaya yoldaşın özellikle Kürt Ulusal Sorunu ve Kemalizm konusunda ortaya koyduğu tespitlerin bilimsel yönü oldukça önemlidir. Ancak bu tespitlerin farklı zaman ve mekanlarda başkaları tarafından şu veya bu şekilde, ucundan ya da kıyısından dile getirildiği de bilinmektedir. Esas olan bu tespitlerin entellektüel bir birikimden çıkarılması, MLM yorumlanışı ve sınıf mücadelesinde önemli bir silaha dönüştürülmesidir. Onun da dediği gibi “… doğruyu ifade etmekle işin biteceğine katiyen inanmıyorum. Bir devrimci için asıl olan doğruların pratiğe uygulanmasıdır. Çünkü ancak o zaman bu doğrular, halkın elinde bir silah haline gelir. Ve devrime hizmet eder. Kullanılmayan silah ne kadar kudretli olursa olsun, işe yaramaz ve pas tutar.” (Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, s. 137, Belge Yayınları)
İbrahim Kaypakkaya mevcut düşünleri ile hem entellektüel gevezelikten hem de sistemin bekası içinde bir döngüye dönüşen modern revizyonist akımlardan kopmuştur. Dinsel, mezhepsel, sınıfsal, akademik, bilimsel vb. tüm alanların sistemde karşılık bulan yanlarına neşter vurmuştur. O; küçük burjuva reformist yapıların nihai amacı olan ve sistemin bekası içinde kendilerine has olan değerleri yakalamaya dönük değerlendirmelerinden ayrılarak sistemin köklü yıkılışını hedeflemiştir.
[?=100] Bu matematiksel işleme göre işlemin sol tarafından yapılacak her işlem 100 değerini verecektir. Tüm hesaplamaları hangi düzlemde incelersek inceleyelim, doğal, tam rasyonel reel sayılar, dört temel aritmetik ve daha nicesi mevcut sonucu verecektir. Dolayısıyla bugün, her hareketin mevcut sistem içerisinde işlemin sol tarafı diye tanımlayacağımız bir yapısı vardır; işlem sonucu kendi yapısını değiştirmeyecek şekilde işlem özgürlüğü sunar ki, bu da devletin diğer bir ifadeyle işlem sonucunun bekası anlamına gelir.
İşte Kaypakkaya’nın ortaya çıktığı süreç içinde reformist, modern revizyonist hareketler işlem sonucunu verecek şekilde bir işlem niceliğidir. Nitekim işlemin sağ tarafındaki değeri değiştirecek denli bir işlem isyandır ve tehlikelidir. Dolayısıyla yeni bir sonuç yaratacağından bir devrimci kalkıştır.
İşte Kaypakkaya yoldaş, sistemi hedefleyen ve onun mülkiyet ilişkilerini ve buna bağlı olarak şekillenen ideolojik, politik, kültürel yapısını değiştirecek bir işlem biçimi olduğundan, Türk hakim sınıfları açısından en tehlikeli düşünce olarak görülmüştür. Bizim deyişimizle bir işlem hacmi olarak ortaya çıkmıştır. Kaypakkaya yoldaşın kopuşu bu şekildedir ve ideolojik çizgisi kapsamında kendi sabitesine uygun biçimde plan yapmış, bir yol çizmiş ve ardıllarına işlemin sabitesinden kopmayı hedefleyen, onu değiştirmeyi planlayan bir işlem hacmi ve çeşitliliği sunmuştur.
Dolayısıyla Kaypakkaya yoldaş matematiksel anlamda ihtilalci bir işlemdir. Burada dikkat kesilmemiz gereken şey de Kaypakkaya yoldaşın ideolojik mücadelesidir. Zira Kaypakkaya yoldaş, mevcut hareketleri de dikkatle incelemiş ve bu noktada devletin bekasını üreten işlemlere sahip hareketleri de hedef almıştır. Bu, onun sınıf dostları çizgisini de belirlemiştir. Zira devletin bekasını üretecek biçimde bir işlem hacmine sahip bir hareket görünüşte ne kadar muhalif ve sınıfsal bir biçime benzese de sistemin bekasını ürettiğinden tehlikelidir ve sisteme güç kanalize edecek bir yapıya sahiptir. Hal böyle olunca da devlet açısından bu hareketlerin meşruiyeti söz konusudur. “Düşman saldırıyorsa durum iyidir” düşüncesinin aritmetiği budur.
Sonuç olarak Kaypakkaya yoldaşı anlamak her şeyden önce sistemden kopuşu anlamayı ifade eder. Dolayısıyla bu kopuş, doğru bir sıçrayışı daim kılmakla ilgilidir. Bu da Kaypakkaya yoldaşın düşüncelerinin sahiplenilmesi, geliştirilmesi ve güncelde sistemden kopuşu sağlayacak tezleri yaratmakla mümkündür. Kaypakkaya ardılları olarak onun bir kopuş olduğunu ifade etmek, bu kopuşu güncelde gerçekleştirecek bir pratiğe girişmekle mümkündür.