Birliğe ve Direnişe; 1 Mayıs’ta Alanlara!
““Gökkubbenin altında muhteşem bir kaos var, vaziyet harika!” (Mao) Öyleyse şimdi mücadeleye ve kavgaya daha fazla sarılma vaktidir!”
4 Nisan 2024
Yoksulluk ülkenin tümüne sirayet etmiş, milyonların sırtına binmiş bir ıstıraba dönüşmüş vaziyette. TC’nin yarattığı savaş ekonomisi, rant ve sömürü çarkı, bizi yoksulluğa mahkûm eden bu düzen ortadadır. Özellikle tüm üretim alanlarını etkisi altına almış taşeronlaştırma, esnek, güvencesiz çalışma coğrafyamızı patronlar için adeta bir sömürü cennetine çevirmiştir.
Bu sayede kâğıt üzerinde var olan iş hukuku pratikte ortadan kaldırılarak, en aza indirilmektedir. Yasa, kanun, hukuk, polis ve adliyeler patronların düzenini korumak için sıraya girmiştir.
Alıp başını giden genç işsizliği rakamları ile birlikte proleterleşme hiç olmadığı kadar hızlı ve son zamanların tanımıyla “vahşice” kendini göstermektedir. İnsanların bu güvencesizliğe atılmaktan başka çaresi de yoktur. Büyük şehirlerde yaşayan emekçiler için konut ve ulaşım sorunu; yoksulluk ve yoksunluk adeta zirve yapmaktadır.
İşçi sınıfı ve emekçilerin yaşam koşulları her gün biraz daha ağırlaşırken iş cinayetleri ve işçi ölümleri de bu tabloyu korkunç bir boyuta taşımaktadır. İnşaat ve maden sektörü başta olmak üzere hemen her alanda işçi ölümleri alıp başını gitmektedir. Çok değil, daha geçtiğimiz ay İliç’te yaşanan katliam bunun en açık örneği olmuştur.
Zamlar ve alım gücündeki erime, hayatı yaşanılmaz kılmış, asgari düzeyde yaşamak bile lükse dönüşmüştür. Kapitalizmin yarattığı ekolojik yıkımın, rant ekonomisinin ağır sonuçları; madenlerde, deprem gibi afetlerde ölüm ve yıkım olarak karşımıza çıkmaktadır.
Faşizmin haksız savaş politikalarıyla demokrasiye ve özgürlüklere ket vurulmakta, bütçe kana, şiddete, yıkıma, talana, işgale ayrılmaktadır. Halkımız işsizlikle, açlıkla, yoksullukla, artan borçlarla, işgal politikaları, deprem ve maden facialarıyla mücadele ederken coğrafyamızın tüm kaynakları bir avuç ayrıcalıklı zümre ve patronlar için seferber edilmektedir.
İşçiler, emekçiler; iş ve ücret güvencesini ortadan kaldıran taşeronlaşmaya karşı güvenceli iş ve insanca yaşam mücadelesi veriyor; sendika tercihi gasp ediliyor, sendikalı olduğu için işten çıkartılıyor.
Kadınlar toplumsal cinsiyete dayalı şiddete ve mobbinge karşı duruyor, “eşit işe eşit ücret” talebiyle seslerini duyurmaya çalışıyor. Gençlik, atanan kayyum rektörlere, barınma sorununa, yemekhane zamlarına ve faşist saldırılara karşı hakları, gelecekleri ve özgürlükleri için sesini yükseltiyor. İşçiler, emekçiler, iş ve ücret güvencesini ortadan kaldıran taşeronlaşmaya karşı güvenceli iş ve insanca yaşam mücadelesi veriyor; sendika tercihi gasp ediliyor, sendikalı olduğu için işten çıkartılıyor.
Milyonlarca insan kaderine yani çalışarak ölmeye, kronik hastalıklara, talan edilmiş bir doğaya vb. mahkûm edilmiş durumdadır. Bunun sorumlusu ya da kurtarıcısı AKP midir yoksa CHP? Bu gibi sıkça sorulan sorular bizi bir yere getirebilmiş midir?
Kısaca söyleyelim, hayır!
Çare işçi sınıfının kendi ellerindedir. Başta öz örgütlenmeleri olan sendikalar olmak üzere biraraya gelmesi, birliğini sağlaması direnişini büyütmesindedir.
Aslolan yükselttiği devrimci-demokratik mücadeledir. Sınıfsız sınırsız ve sömürüsüz bir dünya için verdiği mücadele ortaya koyduğu iradededir.
Resmen yaşam mücadelesi veren emekliler için ise durum çok daha vahimdir. Yetersiz emeklilik güvencesi ile iş alanına yeniden katılan, ölümü bekleyen, karnını doyurmak için kılı kırk yaran yüzbinlerce insandan bahsediyoruz. Peki bu sorunun çözümü hükümetin ya da belediyelerin vereceği sadakalarda mı gizlidir?
Hayır, hiçbir zaman da olmadı!
Bununla birlikte, göçmen işçiler ise dev bir cenderenin içinde öğütülüp gitmektedir. Çarkların en dibinde, asgari koşulların bile altında sayısını dahi bilmediğimiz işçi kardeşlerimiz yaşam mücadelesi veriyor. Göçmen işçiler yabancı düşmanlığına maruz kalan bu yetmezmiş gibi insanlık dışı koşullarda ve ücretle çalıştırılan bir kesim olarak işçi sınıfının kanayan yarası durumundadır. Emek alanında özne olabilmelerinin önü duvarlarla örülüdür. Göçmen işçiler ya yok sayılmakta ya da düşmanlaştırılmaktadır.
“Gökkubbenin altında tam bir kaos var, vaziyet harika!”
Öte yandan, tüm bu vaziyet içerisinde ülkenin her yerine ve her sektöre yayılmış işçi direnişleri, grevler söz konusudur. Bu direnişler eğride kalan süre içinde çok sayıda önemli kazanım da elde etmiştir. Urfa’da Antep’te İstanbul’da Tekirdağ’da ve coğrafyamızın dört bir yanında işçi sınıfı, inişli çıkışlı bir seyir izlese de direniş ve mücadeleden vazgeçmemiştir.
Bıçağın kemiğe dayandığı yani korku duvarının aşıldığı anlarda grevler örgütlenmektedir. Sınıf, birbirinden kimi zaman kopuk ve belirli bir eşgüdüm iletişim olmasa da çok ciddi bir direniş iradesini ve eylemini ortaya koymaktadır. Görünen o dur ki, işçi sınıfının ekonomik bunalım neticesinde ortaya koyduğu bu eylem ve direnişler bir siyasi perspektife, devrimci öncülere ve özgüvene ihtiyaç duymaktadır.
Yaklaşan 1 Mayıs’ı en önce kelimenin tam anlamıyla inim inim inleyen halkımıza coşku ve özgüven vermek için örgütlemeliyiz. Milyonlarca insan için zaten kaybedecek bir şey yok. Gelinen aşamada, sınıfın birçok bölüğünde geride kalan bir yıl boyunca çok ciddi bir kaynama, değişim talebi, direniş, eylem ve grevler ortaya çıkmıştır. İşçi sınıfı ve emekçiler, yaşadıkları bu sömürü çarkından kurtulmak, insanca yaşanacak bir ücret ve çalışma koşulları için defalarca harekete geçmiştir.
1 Mayıs, Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’ne giderken birlikte değiştirme irademizi omuz omuza, iş yeri iş yeri, sokak sokak, meydan meydan örgütlemeliyiz.
El ele, kol kola yürümeli; birlikte örmeliyiz mücadele hattını.
Açlığa, işsizliğe, güvencesizliğe karşı bu düzenin böyle gitmeyeceğini yüksek sesle haykırmalıyız. Sınıfın ve emekçilerin, birliğini güçlendirmek direnişini büyütmek ve zafere giden yolu daha güçlü adımlamak için 1 Mayıs’ta alanlara!
“Gökkubbenin altında muhteşem bir kaos var, vaziyet harika!” (Mao) Öyleyse şimdi mücadeleye ve kavgaya daha fazla sarılma vaktidir!