AKP’nin Gözünü Toprak Bürüdü
“AKP’nin uyguladığı neo-liberal tarım politikasının tarım kesimini getirdiği yer ortadadır. Özellikle ekonomik krizin hızla tırmanışa geçtiği 2024 üretim sezonu a’dan z’ye tüm tarımsal üretim çeşitlerinde krizin zirve yaptığı bir nokta oldu”
25 Eylül 2024
2023 yılında “Tarımsal Üretim Planlaması” kapsamında Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik”, 22 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yönetmeliğe göre iki yıl üst üste ekilmeyen tarım arazileri, köylülerin rızasına bakılmaksızın Tarım Bakanlığı tarafından belirlenen bedelle istenilen kişi ve şirketlere kiraya verilebilecek. Yönetmeliğe göre Arazi Tespit Komisyonu, ekim yapılmayan arazileri tespit edecek! AKP’nin 22 yıllık iktidarı boyunca bir kez bile olsun sahaya inip tarım sayımı yapmamış olan Tarım Bakanlığı, iş köylünün toprağına el koymaya gelince sahaya inip tek tek kim hangi köyde tarlasını ekiyor, kim ekmiyor tespit edecekmiş!!!
Bu yönetmelikteki niyetin ne olduğunun daha açık bir şekilde anlaşılması için başından şunu belirtmemiz gerekiyor; Türkiye’de en son tarım sayımı 2001 yılında yapıldığından Tarım Bakanlığı’nın elindeki “resmi” tarımsal verilerin hepsi masa başında hazırlanan (“varsayıma dayalı” diyebileceğimiz) istatistik verileridir.
Bunun dışında köylerde tarım topraklarının miras yoluyla bölünmüş ve dağınık yapısı, ailelerin kendi içindeki uyuşmazlıklar, tapu kanunu ile ilgili (köylüye ait mera ve tarlaların üzerindeki hazinenin ve Belediyelerin hak iddiaları vs.) sorunlar ve bunlar gibi birçok nedenden kaynaklı köylüler topraklarında üretim yapıyor olsalar bile yasal mevzuatlar ve benzerinden dolayı Çiftçi Kayıt Sistemine (ÇKS) kayıt yaptıramıyorlar ve böylece Çiftçi Kayıt Sistemine kayıt olmayan çiftçiler resmi olarak Tarım Bakanlığı tarafından tarlasını ekip-biçmiyor olarak kabul edilmiyor. Türkiye’de faal olarak üretim içinde olan dörtte biri civarı ÇKS’ye kayıtlı değil.
Hal böyle olunca 22 Ağustos 2024 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yönetmeliğin nasıl uygulanacağı tamamen siyasi iktidarın inisiyatifine kalmış oluyor. Burada küçük bir parantez açıp şu örneği verelim; Türkiye’nin en verimli tarımsal bölgelerinden biri olan Çukurova’da 2024 Sonbahar Ekim sezonu için köylülere resmi yazı gönderilerek “kuraklık nedeniyle bu yıl tarımsal sulama için su verilmeyecek, tarlalarınızı ekmeyin” denildi. Bir yandan “su yok, tarlalarınızı ekmeyin”, diğer yandan “ekmezseniz tarlalarınızı elinizden alırız” deniliyor. Bu mesele için “zamanlama manidar” klişesini kullanmak manidar olmasa gerek…
AKP iktidarının bu yönetmelikteki amacı ve niyeti bellidir. Köylük bölgelerin kendine has küçük aile üreticiliği modelinden uzaklaştırılıp buraların-tarımın bir bütün olarak uluslararası ve komprador tarım sanayi şirketlerinin en pervasız biçimde rant tekeline dönüştürülmesidir. Kırsal kesime yönelik mülksüzleştirme saldırısı olarak da okunması gereken bu yeni rant projesi aynı zamanda Türkiye kırsal üretim alanını sermayenin çıkarı doğrultusunda yeniden yapılandıran bir yönelimdir. Köylük bölgelerin dolaylı bir şekilde sermayenin endüstriyel üretim sahasına dönüştürülmesi anlamı taşıyan bu yönetmeliğin uygulanması geri dönüşü olmayan yeni sorunları da beraberinde getirecektir. Kırsal alanda küçük aile üreticiliğini olumsuz biçimde dönüştüren her politika ülkenin tarımsal yapısını da olumsuz yönde etkilemiştir.
Tarım işçisi kıyımı=Agrobay Seracılık
Bir bölgede, tarım havzasında yapılan üretimin şekli ve özelliği, üretimin kimler tarafından yapıldığı kadar o üretim sahasını oluşturan toprağın kimin elinde nasıl bir üretim nesnesi olarak kullanıldığı-kullanılacağı kadar önemlidir. Üretimin özelliği (nasıl yapıldığı) üretimin nasıl yapıldığı önem arz eden bir meseledir.
Toprak mülkiyetinden doğan kullanım “hakkı” (yeterli sermaye birikim yapısına sahip kişi ve şirketlerde) üretimin tüm yönlerini belirleme ve şekillendirme özelliğine sahip olduğundan bu aynı zamanda üretim gücü (üretim araçlarının belli ellerde toplanması) anlamına da gelir. İki yıl üstüste ekilmeyen tarım topraklarının köylünün elinden alınıp üçüncü şahıslara yeni toprak ağalarına, büyük çiftlik sahiplerine veya tarım şirketlerine verilecek olması basit bir üretim ya da ticaretin devamlılığı olayı da değildir. Kırsalda üretim gücü, üretim alanını doğrudan etkiler ve dönüştürür. Üretimin dönüştürücü, inşa edici gücünü kim kontrol ediyorsa o üretimden gelen saf güçle bulunduğu üretim alanının (kırsalın) toplumsal yapısını da dönüştürür.
Tarımsal üretim amaçlı da olsa toprağın kullanım şeklinin, üretimin yapıldığı bölgedeki dönüştürücü gücünün daha iyi anlaşılması için geçen yıl tarım işçisi kıyımıyla gündemde olan Agrobay seracılık örneğini verebiliriz. Agrobay esas olarak inşaat sektöründe faaliyet gösteren AKP’li Bayburt Grup’un bir alt kuruluşu olarak tarım-gıda alanında İzmir’in Dikili ilçesinde sebze seracılığı yapan bir şirkettir. 2003 yılında Kocaoba köyünde Agrobay’ın sera kurduğu mera-çayırlık alan Dikili Belediyesi tarafından köylülerden gasp edilerek Agrobay’a verilmiştir. Kocaoba köylüleri ekseriyetin küçük aile üreticiliği olarak zeytincilik ve koyun yetiştiriciliğiyle geçimini sağlamaktadır.
Kocaoba Köyü’nün mera toprakları üzerine seralar inşa edildiğinden köylüler, hayvanlarını otlattıkları alanı kaybetmiştir. Ve bu nedenle bugün köylülerin bir kısmı hayvancılığı bırakmak zorunda kalmıştır. Her şeye rağmen zor şartlarda devam ettirenler ise endüstriyel hayvan yemine mahkûm olmuştur. Bölgede yer altı termal sıcak su kaynakları olduğundan Agrobay’dan sonra başka şirketlerde bölgedeki tarım arazileri üzerine seralar kurmuş ve köylülerin toprakları kamu eliyle gasp edilerek özel şirketlere verilmiştir. İhracat temelli seracılık faaliyeti yürüten tarım şirketleri işgal ettikleri tarım toprakları üzerinde yine tarımsal faaliyet yürütmüş olsalar bile üretimin şeklini ve özelliğini ve de toplumsal etkisini değiştirmişlerdir. Daha önce köylülerin geçim kaynağı olarak hayvan otlatmada kullanılan meralar vasıf değiştirerek sebze yetiştiriciliği yapılan özel seralara dönüşmüştür. Köylüler geçim kaynaklarını kaybettikleri için tarım dışı işlerde çalışmaya yönelmiş, tarım ve hayvancılıktan uzaklaşmaya başlamıştır.
Görüldüğü gibi köylülerin elinden alınan tarım toprakları, özel şirketler tarafından yine tarımsal üretim amaçlı kullanılıyor olsalar da bu topraklar artık dönüşmüş ve köylülere de bir faydası kalmamıştır. Şirketlerin elinde kâr-sermaye birikimi oluşturan üretim metasına dönüşmüştür bu topraklar.
Tarımda hızlandırılmış yıkım
AKP’nin uyguladığı neo-liberal tarım politikasının tarım kesimini getirdiği yer ortadadır. Özellikle ekonomik krizin hızla tırmanışa geçtiği 2024 üretim sezonu a’dan z’ye tüm tarımsal üretim çeşitlerinde krizin zirve yaptığı bir nokta oldu.
Çaydan fındığa, domatesten bibere, soğandan patatese, kayısıdan karpuza, pamuktan ayçiçeğine ne varsa hepsinde köylüler, çiftçiler zarar etti(rildi). Türkiye tarihinde belki de ilk kez (zincirleme bir şekilde) yurdun dört bir yanında köylüler, çiftçiler, traktörleriyle sokağa dökülüp AKP’yi protesto ettiler/ediyorlar. Köylüler, emeklerinin karşılığını alamazken bir avuç asalak tüccar, tefeci, şirket, zincir market perakendeciler, servetlerine servet katıyor. 2024 yılı AKP’nin tarım politikalarının topyekûn şekilde hızlandırılmış (yoğunlaştırılmış yıkım) halinin yaşandığı bir yıl oluyor…
AKP, bu yıkımda, durmak yok yola devam diyerek şimdi de iflas edip üretimden kopmak zorunda kalan ya da herşeye rağmen üretimde ısrar eden köylülere son darbeyi topraklarını elinden alarak indirmeye hazırlanıyor. Köylülerin topraklarının ellerinden alınıp sermayeye yeni rant kaynağı yaratma projesi olan bu yönetmelik, tarımsal üretimde özelde de küçük aile üreticiliğinde telafisi olmayan eşiğin aşılması olacağından her yönüyle karşı çıkılması gereken bir uygulamadır.
Köylüler, çiftçiler sokakta AKP’nin tarım politikasını protesto ederken AKP, gözünü köylülerin toprağına dikerek üreticilere gözdağı vermeye çalışıyor. AKP’nin bu gözdağını durdurmak için tüm üretici güçlerin üretimden gelen gücünü ortak bir özgür gelecek doğrultusunda kolektifleştirmesi her zamankinden daha fazla arz eden bir mesele olarak emekçilerin karşısında duruyor. Özgür gelecek, işçilerin, köylülerin ve tüm emekçi sınıfların ellerinde inşa olacaktır.