Emperyalizmin ve sömürgecilerin tarihini, ismini, kültürünü ve sınırlarını belirlediği Ortadoğu coğrafyası 21. yüzyılın belki de en etkili dönüşüm hareketine şahit oldu. 2012’de başlayan Suriye iç savaşında yaşananlar Ortadoğu halklarının, ezilenlerinin bir irade ortaya koyduğu, daha özgür ve eşit bir yaşamı araladığı bir süreç olarak ilerledi. Özellikle ortaya çıkan Rojava Devrimi süreci bunun tezahürüdür. Rojava’da halkların 2012 yılından bu güne ortaya koyduğu irade bu özgürlükçü yaşamın ne denli istendiğinin boyutudur.
Rojava, Suriye’de iç savaşın başlamasından bugüne coğrafyada baş gösteren tüm düşmanlarla savaştı denilebilir aslında. Halihazırda Esad Rejimi varken üstüne DAİŞ çeteleri, Nusra artıkları vb birçok farklı düşmanın saldırısı altında kaldı. Ancak bu saldırılar büyük direnişlerle püskürtüldü
2014’teki Kobane Direnişi bir değişimi başlattı. Tüm dünya 2014’te hilafetini ilan eden ve her gün bulunduğu topraklara yeni alanlar ekleyen DAİŞ çetelerinin Kobane’ye saldırılarını izliyor ve Kobane’nin düşeceği günü bekliyordu. Dönemin TC Başbakanı Erdoğan da Kobane’nin düşeceğini söylüyor ve bundan zevk duyuyordu. Ancak hesap etmedikleri bir şey oldu ve Kobane’de bir destan yazıldı. YPG ile birlikte Türkiyeli ve enternasyonalist devrimcilerin olduğu ‘hayal gücünün’ devrimcileri DAİŞ çetelerini arzuladıkları cennete gönderdiler. Kobane, Kürtler ve Ortadoğu halkları için asla bir son olmadı aksine uzun soluklu yaşanacak bir devrimin en önemli adımı oldu.
Hayal gücü iktidara!
Neden hayal gücü devrimcileri? Aslında bu sözün sahibi Ekim 2014’te Kobane’de yitirdiğimiz enternasyonalist devrimci Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş) olmuştur. Paramaz son mektubunda böyle tanımlamıştı Rojava devrimini; “Hayal gücü iktidara!”
Bir bakıma öyleydi, Kürt halkı savaşın ortasında var ettiği devrimi devam ettiriyordu, hayal gücünün ötesinde bir şeydi bu. İç savaş sırasında DAİŞ, Esad Rejimi ve diğer çetelere karşı verilen mücadele, iç savaştan önce BAAS rejiminin kendisine karşı verilen mücadele içerisinde oluşan devrim tam bir hayal ürünüydü. Ve hayal gücünün sahipleri onu somutlaştırmıştı. Rojava devrimi belli bir süreç içerisinde birçok yol kat etmişti.
Komünlerden kantonlara, kantonlardan federasyona devam eden bir halk inisiyatifi oluşturuluyordu bu aradan geçen 5 yıl boyunca. Rojava’da inşa edilen aşağıdan yukarıya doğru bir halk temsili var ediliyordu ve bu temsiliyet ‘örgütsüz kimse kalmayacak’ temelinde örgütleniyordu.
Bu örgütlenmenin ayağını oluşturan, 2011 yılında kurulan TEV-DEM ve bununla birlikte kabul edilen kanton meclis yasaları yeni devrimin yapı taşlarını oluşturuyordu. Kanton yasaları ve temsiliyet azami düzeyde var edilerek halk ile seçilmişlerin katılımı ortaklaştırılıyordu. 3 ayrı kanton bölgesinde oluşturulan kanton yasaları ve kantonların toplumsal sözleşmeleri ile bugün Ortadoğu halklarına umut olacak bir sistem inşa ediliyordu. Rojava’da yaşayan tüm halkların (Kürt, Türkmen, Arap, Asuri, Süryani) ortaklaşa kabul ettiği yasalar bugün tüm baskı ve imha politikalarına karşı ayakta olmaya devam ediyor.
Rojava Devrimi bir kadın devrimidir
Rojava devrimini anlamlı kılan bir başka gerçeklikte kadın devrimi olmasıdır. Ortadoğu coğrafyasında da görünmez kılınmaya çalışılan kadınlar, Rojava Devrimi ile var olmadı. Çünkü kadınlar Rojava Devrimi’ni var ettiler. Kadınların kendi öz gücü olan YPJ ile başlayan kadın devrimi bugün Rojava’da hayatın her alanında bulundukları öncü rol ile devam ediyor. Binlerce devrimcinin var ettiği bu devrim geçtiğimiz günlerde Baxoz köyünde DAİŞ’i mezarına gömen devrimin ta kendisidir. Rojava Ortadoğu halklarına bir umuttur ve umudu büyütmek hepimizin elindedir. Baxoz’u özgürleştirirken bu toprakları kanıyla sulayan TİKKO savaşçısı Lorenzo Orsetti’nin dediği gibi “Bütün fırtınalar küçük bir damla ile başlar! Siz de o damla olmaya çalışın!”
O damla olalım ki, hayal gücünü iktidara taşıyalım!