Ermeni Partizanlar
“Mayıs ayı içerisinde kaybettiğimiz Armenak Bakır ile Hayrabet Honca’dır. Onların anısını devam ettiren ve TC tarafından katledilen proletarya partisi militanı Nubar Yalımyan ise yurtdışında her ay düzenli olarak çıkarmış olduğu Baykar Dergisi’nde 1981 yılında Ermeni Partizanların mücadelesini konu alan yazılar yayınlamıştır.
13 Mayıs 2022
Açıklama: 24 Nisan 1972 yılında temelleri atılan ve bugüne kadar kesintisiz mücadele içerisinde olan Kaypakkaya geleneğinin 50. yılı içerisindeyiz. Zafer ve yenilgilerle dolu 50 yıllık mücadele tarihinde Kaypakkaya geleneği her din, dil, ırk ve ulustan devrimcilerin buluşma noktası olan ender komünist partilerden birisidir.
Kuruluş tarihinin dahi özel anlam ve önemi olan bir gün ile mücadeleye başlamış ve bugün devam eden kanlı İttihat ve Terakki zehrine karşı mücadele eden panzehiri olmuştur.
1915 yılında Beyazıt Meydanı’nda idam edilen Ermeni devrimci geleneğinin de aynı zamanda Türkiye şartlarında sürdüren tek temsilcisi olmuştur. Bu yüzden bugün İttihat Terakki’nin devamı olan Kemalist ve gerici-faşist rejim ile mücadele içerisinde sayısız Ermeni devrimci şehit düşmüştür.
Mayıs ayı içerisinde kaybettiğimiz Armenak Bakır ile Hayrabet Honca’dır. Onların anısını devam ettiren ve TC tarafından katledilen proletarya partisi militanı Nubar Yalımyan ise yurtdışında her ay düzenli olarak çıkarmış olduğu Baykar Dergisi’nde 1981 yılında Ermeni Partizanların mücadelesini konu alan yazılar yayınlamıştır. Ellinci mücadele yılı vesilesiyle ilk defa Ermenice’den çevirip Türkçe olarak yayınlıyoruz.
(ՊԱՅՔԱՐ/BAYKAR)
(Aylık MÜCADELE Dergisi’nin Ağustos 28-29. sayısından çevirisi yapılmıştır.)
ARMENAK BAKIR
Eğer bir gün annem beni sorarsa,
Halk için dağlara çıktı deyin,
Eğer peşime düşer beni ararsa
Dersim dağlarında gerilla deyin….
Ermeni halkının sevgili evladı, çeşitli milliyetlerden Türkiye proletaryasının öncüsü TKP-ML ve önderliğinde TİKKO’nun ölümsüz önderlerinden, komprador patron-ağa devletinin korkulu rüyası Armenak-Orhan- Bakır 1954 yılında, korkunç 1915 Ermeni Soykırımı’ndan arda kalan yetim bir ailenin evladı olarak Diyarbakır’da dünyaya geldi. Henüz ilkokulu bitirmeden, bütün çevresi tarafından çok sevilen demirci babası, bugün dahi henüz sebebi belli olmayan nedenlerden dolayı kaybolmuştur. Babasının kaybolmasından sonra yedi kişilik bütün ailenin yükü şanssız annesinin omuzlarında kaldı. Hiç tereddüt etmeden iş hayatına atılarak çok zor koşullarda bütün çocuklarını yetiştirir.
Türk olmayan herhangi bir unsur gibi, Armenak da ufak yaştan itibaren üzerinde ulusal baskı hissetmeye başladı. Ermeniler iki hem Türk burjuvazisi yönetici sınıflar hem de Kürt feodal ağaları tarafından baskı altında kalmışlardır. En acımasız olanı ise zorunlu olarak ismini Armenak’tan Orhan’a değiştirmesi oldu.
Armenak 1966 yılında Ermeni katliamlarından kurtulan ve atalarının topraklarında yaşayan Ermeni ailelerinin çocuklarının uğrak yeri olan Surp Haç Tıbrevank okuluna gönderildi.
1977 yılında liseden mezun olduktan sonra “12 Mart Darbesi kanunları ile yönetilen en gerici, en şoven, en acımasız, emperyalizmin en inatçı faşist kuşatma şartlarında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne” girdi. Bu dönemde Marksist-Leninist fikirleri inceleyerek çok geçmeden bu parlak yolun kurtuluşun tek çıkış yolu olduğunu ve Türkiye’nin koşullarına doğru uygulanmasıyla, çeşitli milliyetlerden halkın özgürleşeceği sonucuna vardı.
“Ağustos 1975’te yani üniversitenin 4. sınıfında gayri resmi olarak Özgür ve Bağımsız bir Türkiye yaratma mücadelesinde halkımızın verdiği mücadeleye bütün gücümle aktif olarak yer almak için ayrıldım.” Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkı emperyalizme komprador kapitalizme, feodalizme karşı mücadele eder. Türkiye halkının vermiş olduğu bütün şehitler bunun içindir. Bütün bu gençlerin ölümü baskı-soygun ve zulmün olmadığı bir toplum içindir.
Bir yandan emperyalistler, komprador kapitalistler, toprak ağaları, öbür tarafta ise bizim halkımız. Bir tarafta devrim öbür tarafta karşı-devrim, bir tarafta baskı ve zulüm öbür tarafta özgürlük. İşte bunlar birbirlerinin uzlaşmaz karşıtlarıdır.
Devrim sorumluluğundan ve halkından kaçmak istemeyen bir kişi taraflardan birine dahil olmak zorundadır. Çünkü gerçek hayat içinde seyirci kalamazsınız. İşte uzlaşmaz bu karşıtlar içerisinde insan eninde sonunda bir tarafı tutmak zorundadır. Çünkü uluslararası proletaryanın eşsiz öğretmeni Marks’ın dediği gibi “insanın sosyal yaşantısı onun düşüncelerini” belirler.
“Ben halkımın tarafını seçtim. Devrim tarafını seçtim. 40 lira karşılığında, 10 kişiye bakan bizim işçilerimiz, 1000 lira ile bir sene yaşamak zorunda bırakılan köylülerimiz, soğuk kış günlerinde evini ısıtamayan, ışığı yanmayan, yarı aç yarı tok yaşayan halkımızın hayatı ile kendi hayatını birleştiren, onun özgürlüğü için hayatını armağan eden, feda eden, ilerlemiş yaşına rağmen hapishanelerde uzun yıllar tutuklu mahpusların tarafını seçtim ben. Kısa ve öz olarak yarı-sömürge, yarı-feodal sosyal ekonomik yapıya sahip olan ülkemizde, özgür – demokratik bir Türkiye yaratmak için mücadele eden Türkiye halkının öncüsü TKP-ML’ye katıldım tüm gücümle TİKKO’nun bir gerillası olmaya çalıştım.”
O, TİKKO saflarına katılarak kısa zaman içerisinde Türk hakim sınıflarınca düşman, ama öbür tarafta çeşitli milliyetlerden halkın en sevilen simalarından biri oldu. Faşist Türk basını günlerce sayfalar dolusu yalan haberler yayınlayarak onu “bir anarşist”, “bölücü bir Ermeni” olarak tanıttılar.
O, bu zor mücadele içerisinde faşist Türk devletinin eline düştü. Her çeşit baskı ve işkencelerine maruz kaldı. Ama o yenilmedi. İşkencehanelerde direnişin en iyi örneklerini sergiledi. Faşist mahkemeler onu “ölüm”e mahkum etmesine rağmen, O cezaevinden firar ederek tekrardan TKP-ML saflarına katıldı. Marksist-Leninist düşünceler ile donanarak, enternasyonalist ruh ile işçi sınıfının mücadelesinde önemli görev ve sorumluluklar üstlendi işçilerin, köylülerin, gençlerin örgütlenmesine katıldı ve yöneticilik yaptı.
Fakat Türk hakim sınıfları da bu ara hiç boş durmadı. Her yerde, peşinden aylarca kovalamalardan sonra izine rastlandı. 13 Mayıs 1980 yılında Elazığ-Erzincan-Karakoçan ilçesinde, faşist polislerin baskını sonucunda çıkan çatışmada vahşice öldürüldü.
Onun üzücü haberini TKP-ML Merkez Komitesi, 15 Mayıs’ta yayınladığı bir bildiri ile çeşitli milliyetlerden Türkiye halkını öfkelendiren haberi duyurdu.
Ama hakim sınıflar onu fiziki olarak ortadan kaldırmayı başardılar. Fakat onun bizlere bıraktığı mücadelesi her zaman tazedir. Şimdi onun mücadelesi sınıf nefretine dönüşerek devam edecek. Onun mücadelesi fabrikalarda, köylerde, okullarda komprador patron-ağa devletine karşı bir kıvılcım olacak.
Henüz ölümsüzleşmesinin üzerinden bir yıl geçmiş olmasına rağmen halk onun adına şimdiden Türkçe, Kürtçe marşlar düzenlemiştir.
***
(ՊԱՅՔԱՐ/ BAYKAR)
(Aylık MÜCADELE Dergisi’nin Ağustos 28-29. Sayısından çevirisi yapılmıştır.)
HAYRABET HONCA
Ermeni halkının bağrından çıkmış ve hayatını çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının özgürlük mücadelesine armağan ederek ölümsüzleşen Hayrabet Honca (Hançer) 1956 yılında Kayseri’de dünyaya geldi. O, ilk öğrenimini İstanbul’da Karagözyan Ermeni okulu yetimhanesinde tamamladı. Arkasından Surp Haç Tıbrevank’ta (Anarşistlerin Yuvası) ortaokul ile lise eğitimini tamamladı.
1975 yılında Surp Haç Tıbrevank Lisesi’ni başarı ile tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi’nde öğrenci hareketlerinin en yoğun olduğu üniversitede okumaya hak kazandı. Henüz lise yıllarında karşılaşmış olduğu devrimci düşüncelerini burada da aktif olarak geliştirmek için mücadele etti. Kısa bir zaman içerisinde üniversitelerde ve işçi çevrelerinde göze çarpan bir devrimci olarak anti-faşist mücadelede tanındı.
1976’dan itibaren Devrimci Gazete Halkın Birliği Dergisi’nin yazı işleri müdürü görevini üstlendi. O, bu onurlu çalışmalarından dolayı faşist Türk Devleti tarafından aramalara ve baskılara maruz kaldı. Polis tarafından işkencelere tabii tutuldu. Fakat o, ara vermeden ve hiç bir pişmanlık göstermeden hem devrimci mücadelesine hem de patron-ağa devletini teşhir etmeye devam etti.
Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının yükselen devrimci mücadelesi karşısında, faşist Türk devleti yetkililerin örgütledikleri katliamlar ile daha ilk sayıda yayınlar durduruldu. Daha ileri giderek devrimci gazetenin basımı ve yayımı yasaklandı. Âmâ o her devrimci gibi, Hayrabet de faaliyetlerini illegal olarak devam ettirdi.
Hayrabet 1980 yılının sonlarına doğru devrimci sorumluluklarını yerine getirmek için doğum yeri olan Kayseri’ye gitti. Fakat o, Türk polisleri ile girdiği silahlı çatışmada vahşice öldürüldü. Onun ölümü devrimci-demokrat çevrelerde çok büyük üzüntü ile karşılandı.
O, örnek yaşamı ve mücadelesi ile Türkiye Devrimci Hareketi’nde yaşıyor…