Maraş Katliamı Unutulmayacaktır!
“12 Eylül AFC darbesinin hazırlığı yapıldığı bir dönemde, Maraş katliamı için organize olan katil devletin tetikçi elemanları, mahallelerde, sokaklarda, Alevi ve sol sosyalist kitlelerin avına çıktılar.”
20 Aralık 2024
TC devletinin kanlı tarihinden bir parça olan, Maraş Katliamı, 19 Aralık 1978 tarihinde, başlayıp 26 Aralık 1978’e kadar devam etti. Faşist devletin ırkçı, şoven ve tekçi politikaları doğrultusunda gerçekleşen bu katliam üzerinden tam 46 yıl geçti. Yedi gün aralıksız devam eden katliamda; 120 kişi vahşi yöntemlerle katledildi, binlerce insan yaralandı, 552 ev yakılarak ve yıkılarak tahrip edildi, 289 işyeri yağmalanarak talan edildi. Katliamın bitmesi ile 26 Aralık 1978’de 13 ilde sıkıyönetim ilan edildi.
Bu katliam da tıpkı diğer katliamlar gibi devlet eliyle, organize edilerek gerçekleştirildi. Katliam esnasında faşist kolluk güçleri, herhangi bir müdahalede bulunmadığı gibi katliamı gerçekleştirenleri kollayıp koruyarak yol verdiler. Yaşanan bu insanlık dramından sonra şehirdeki Aleviler Maraş’tan göç etmeye başladı ve böylece demografik yapı zoraki değişime uğradı. Kuşkusuz ki, faşist devlet, farklı düşünce, inanç ve etnik kesimlerden topluluklara karşı işlediği; katliam, soykırım ve zorla göçertme gibi insanlık suçlarına bir yenisini daha eklemiş oluyordu.
Bu anlamda Maraş Katliamı, o dönemin koşulları içinde, yükselen devrimci mücadeleyi boğmak, Alevi-Sünni çatışması üzerinden halkı kutuplaştırmak, ayrıştırmak ve düşmanlaştırmak için devreye sokuldu. 12 Eylül AFC öncesinde ülkenin birçok bölgesinde, gelişen sınıf mücadelesi geniş bir kitleyi etkilemişti.
Devrimci mücadelenin ivme kazandığı bir alanda Maraş olmuştu. Bu bölgede bir yandan topraksız köylüler toprak talebi için mücadele ederken, diğer yandan işçiler sendikal örgütlenme mücadelesi veriyordu. Kitlelerin mayalandığı bu toplumsal gelişmelerin içinde, devrimci ve komünist örgütlenmeler güçlenerek gelişiyordu.
Yine o günlerde Maraş Pişkinler İplik Fabrikası’nda çalışan işçilerin önemli bir bölümünün, Sünni Türk işçilerinin çoğunlukta bulunduğu ve oldukça güçlü olan Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu’ndan (MİSK) ayrılıp, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (DİSK) katılmaya karar vermişlerdi. Ve DİSK’e katılan işçiler, patron tarafından işten atılma tehdidiyle karşı karşıya kaldılar. Bu durum üzerine işçiler büyük bir direniş örgütlediler.
O dönemin konjonktüründe gelişen işçi ve emekçilerin mücadelesi sadece Maraş ile sınırlı olmadığı gibi ülkenin diğer alanlarına da yayılarak büyüyordu. Bu gelişmelerle birlikte geniş halk yığınlarının, demokrasi, özgürlük, devrim ve sosyalizm talepleri, her geçen gün daha da yükselmeye başlamıştı.
Fakat faşist devlet, bu dönemde yükselen sınıf mücadelesini, mezhep çatışmasına çevirmek için Alevi ve Sünni halkının bir arada yaşadığı, Maraş’ta NATO Gladio’sunun yerli kolu olan, Özel Harp Dairesi’ne bağlı kontrgerilla elemanları, mezhepçi provokasyonları hayata geçirdi. Maraş katliamına giden süreçte 21 Aralık günü, iki solcu öğretmen faşist kontralar tarafından katledildi. Böylece büyük katliamın fitili ateşlenmişti. Ve katledilen öğretmenlerin cenazesine katılan 5 bini aşkın kitleye, içinde kontrgerilla elemanlarının da bulunduğu, binlerce silahlı, palalı ve bıçaklı kişi saldırdı. Bu saldırıda üç faşist öldürüldü.
22 Aralık günü faşistler, Sünni ailelerin yoğunluklu olarak yaşadığı mahallelerde, yaklaşık olarak 10 bini aşkın faşist gerici kitle, Özel Harp Dairesi elemanları tarafından galeyana getirilerek sloganlar eşliğinde saldırıya başlatıldı. “Komünist, Alevileri öldürün”, “Alevileri öldüren cennetlik olur”, “Kahrolsun komünistler”, “Alevilere ölüm”, “Yaşasın Türkeş” sloganlarıyla Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Yörük Selim Mahallesi’ne saldırıya geçildi.
Saldırıların olacağını öngören devrimci örgütler, bu mahalledeki Alevi halkıyla birlikte direnişe geçerek saldırıya geçen faşistleri mahalleden püskürtüldü. Ancak çevre mahallelerde kalan, evlerini terk etmeyen ve Yörük Selim Mahallesi’ne gelemeyen aileler ile diğer çevre mahallelerde kalan çok insan faşist kontra çetelerce işkence edilerek, yakılarak katledildi. Devletin güvenlik görevlileri ise hiçbir müdahalede bulunmayarak yapılan katliamlara bilinçli şekilde göz yumdu. Bu nedenle, yaşanan saldırılarda katledilenlerin sayısı oldukça çoğaldı.
Bu anlamda, 12 Eylül AFC darbesinin hazırlığı yapıldığı bir dönemde, Maraş katliamı için organize olan katil devletin tetikçi elemanları, mahallelerde, sokaklarda, Alevi ve sol sosyalist kitlelerin avına çıktılar. Alevilerin ve sol sosyalist kesimlerin avına çıkan faşizm; saldırı ve katliamı ayrıntılı bir şekilde, planlanmıştı. Katliam esnasında asker, polis nasıl bir pozisyon alacaktı? Sivil-ülkücü faşist çeteler görevini nasıl icra edecekti? Camii ve ibadet yerlerinde, hangi yöntemlerle algı propagandası yapılacaktı vb. hepsi belirlenmişti. Hatta katliamdan sonra basına ve kamuoyuna verilecek demeç ve mesajlar bile önceden hazırlanmış ve katliama öyle başlandı.
Bu plan dahilinde çocuk, yaşlı, genç, kadın, demeden, her türlü insanlık dışı yöntemler uygulanarak katliam gerçekleştirildi. Yapılan sadece fiziki katliam değildi. İnsani olan ne varsa yok edildi. Hem fiziki hem de ruhsal olarak büyük bir travma yaşandı. Faşist devletin bu planı sürekli tekrarlanarak, Çorum, Malatya ve Sivas’ta Aleviler, aydın ve yazarlar yakılarak katledildiler. Yine başta Kürt ulusu olmak üzere, devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere dönük katliamlar uygulanmaya konuldu.
Sonuç olarak; aradın geçen yıllar sonra, katliamda yer alan suçlular güruhunun göstermelik yargılama sürecinde, her zaman olduğu gibi ya çeşitli mevkilere atanarak ödüllendirildiler ya da cezasızlık mükafatıyla serbest kaldılar. Açılan göstermelik davalar sürüncemede bırakılarak 23 yıl sürdürüldü. Sonrasında ise 1991 yılında yapılan yasal düzenlemeyle eli kanlı tüm katiller serbest kaldılar. Yine katliamda yer alan 68 kişiye de hiçbir zaman ulaşılamadı. Ve katliamda fail oldukları açıkça bilinen bazı kişilerde daha sonra, milletvekili, bürokrat vs. oldular. Aksine o günlerde katliamı engellemeye çalışan devrimciler, sosyalistler ve Aleviler yargılanıp işkence gördü.
Yine başta Maraş olmak üzere, diğer tüm katliamların yıldönümünde, yaşamını yitiren insanları anmak amacıyla, demokratik kitle örgütleri ve Alevi derneklerinin düzenlemek istedikleri etkinlikler, her yıl ya yasaklandı ya da engellendi.
Devletin temel politikası, kendinden olmayan, Kürt, Alevi, devrimci ve sosyalist kesimlere dönük geçmişten günümüze dek, devletin nazarında “öteki, ıslah edilmesi” gereken olmaz ise “kökü kazınması” gereken suçlular topluluğu olarak görüldüler. TC tarihinde de görüldüğü gibi faşist devletin üzerinde yükseldiği temel politikası, azınlık olan çeşitli inanç ve etnik milliyete mensup topluluklara karşı, kutuplaştırma politikası, üzerinden katliamlar yapılmaktadır.
Bu katliamlar, tarihsel süreçte olduğu üzere, günümüzde de Alevi toplumuna, Kürt ulusuna, emekçi işçi sınıfına, devrimci ve sosyalistlere karşı, faşist saldırı ve katliamlar kesintisiz devam ediyor. Bu anlamda, zorba düzene karşı, demokrasi güçlerinin ortak hareketiyle, hak ve özgülükler için mücadeleyi yükseltmek elzemdir.