Netanyahu ABD Kongresi’nde; Efendi ve Uşağın Kanlı İşbirliği
“İşgalci İsrail devletinin soykırımının baş mimarı olan Netanyahu’nun ABD Kongresinde ifade ettikleri ABD-İsrail arasındaki kanlı işbirliğinin uzun tarihinin yalnızca son halkası.”
6 Ağustos 2024
25 Temmuz Çarşamba günü, Gazze’deki soykırım sürerken, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, ABD Kongresine konuk oldu. Washington’a gelen Netanyahu, İsrail’in işgal savaşına karşı protestoların sürdüğü günlerde kongrede, Gazze’ye yönelik saldırılar için ABD’den gelen desteğin sürmesini sağlamaya kararlıydı.
Öğrencilerin ve demokratların işgal savaşına yönelik kınama ve protesto eylemleri Netanyahu’yu şaşırtmış değildi ve kendisinin İsrail’i eleştiren kamuoyunu ve Uluslararası Ceza Mahkemesini anti-semitik olarak ilan etmesini engellemedi.
Netanyahu konuşmasına ABD Kongresindeki alkışların -ve birkaç sesi zor duyulan yuhalamanın- eşliğinde başladı. Konuşmasına ABD milletlerinin ve siyasetçilerinin İsrail’e verdiği destek için teşekkür ederek başlayan Netanyahu, İsrail’in her daim ABD’nin sadık müttefiki olduğunun altını çizdi. Ancak ABD burjuvazinin parlamentosunda bile İsrail’e verilen desteğin yarattığı çatlaklar bu tarihsel dönemeçte gözlemlenebiliyordu ve Demokratlar safında birçok meclis üyesi toplantıya katılmadığı gibi kimileri de Netanyahu’nun konuşması bitmeden meclisi terk etti.
Netanyahu konuşmasına iki başkanlık adayına da dönemlerinde İsrail’e verdikleri destek için teşekkür ederek devam etti: Biden’a İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına verdiği destek için müteşekkirliği ifade ederken Trump’a da Golan Tepelerinde İsrail’in egemenliğini tanıdığı için (Golan Tepeleri hem uluslararası kamuoyunda hem de uluslararası hukuk camiasında Suriye egemenliği altında bulunmasına ve İsrail’in işgalci güç olarak tanımlanmasına rağmen) teşekkür etti.
ABD polisinin eylemcilere şiddetli saldırıları sırasında Netanyahu da konuşması sırasında Siyonizm karşıtı eylemcilere saldırmaktan çekinmeyerek onları “kötülükle saf tutmakla” ve “Hamas’ı, katil ve tecavüzcüleri desteklemekle” itham etti. O esnada İsrail’de yaşanan önemli olaylardan biri ise Filistinli esirlere tecavüz eden işgalci İsrail askerlerinin aklanması idi. Protestocuları esir alırken bir yandan da İran’daki dini diktatörlük rejimini de hedef alan Netanyahu göstericileri Tahran’ın “kullanışlı aptalları” olmakla suçladı.
Netanyahu’nun hedefindekiler yalnızca eylemciler değildi. Mayıs ayında Netanyahu ve müttefiklerinin insanlığa karşı suçları sebebiyle tutuklanmasını talep eden Uluslararası Ceza Mahkemesi de Netanyahu’nun hedefiydi. “Haksız suçlamaları” inkâr eden Netanyahu, savaş sürecinin kaçınılmaz ve zorunlu olduğu konusunda ısrar ederken Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin böyle devam ederse ABD’yi de hedef alabileceğini söyleyerek dinleyicileri uyardı: “Eğer İsrail’in eli kolu bağlanırsa, sıradaki ABD olur. Sıradaki ne olur söyleyeyim: dünyadaki bütün demokrasilerin terörizmle mücadelesi hasar görür.”
ABD şu an Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kararlarını tanımamayı sürdürüyor, bu konudaki politikasının Netanyahu’nun savaş suçlarındaki işbirliği sebebi ile olup olmadığı ise yoruma açık.
Ateşkes tartışmaları için talepler yükselirken Netanyahu konuşmasını bu umutları tahrip eden şovenist ve aşırı sağcı retoriğini sürdürerek tamamladı: “Bu medeniyetler arasındaki bir savaş değildir, bu medeniyetin barbarlığa karşı olan savaşıdır”. Aynı zamanda da barış için koşulunun Hamas’ın bütünlüklü yenilgisi olduğunu ifade eden Netanyahu o gün yeni bir Gazze’nin inşasının başlayacağını umduğunu ifade etti. Yeni bir Gazze için aklındaki görüşü ifade eden Netanyahu bölgenin “terörizmin yeniden baş göstermemesi için” radikallikten arındırılması ve de-militarize edilmesi için sıkı bir güvenlik kontrolü altında olacağını ifade etti.
Bu hedeflerine ulaşmak için ise ABD Kongresinden bir kez daha askeri yardım miktarının artması ve daha sık yapılması taleplerini tekrarladı. ABD, İsrail’e halihazırda her yıl düzenli olarak 3.8 milyar dolar askeri yardım yaparken Joe Biden’ın Nisan ayında imzaladığı yeni paketle beraber ek destek miktarı 17 milyar doları bulmuştu. Netanyahu bir kez daha “savaşın” hızlı sona ermesi için ABD’nin desteğinin önemini vurgulayarak konuşmasını sonlandırdı.
İşgalci İsrail devletinin soykırımının baş mimarı olan Netanyahu’nun ABD Kongresinde ifade ettikleri ABD-İsrail arasındaki kanlı işbirliğinin uzun tarihinin yalnızca son halkası.
Siyonist İsrail’in kurulmasından başlayıp Ekim ayına varan bu süreçte İsrail, ABD emperyalizminin Orta-Doğu’daki en güçlü koçbaşlarından biri olurken ABD de İsrail’in saldırı ve işgallerine yalnızca askeri yardım paketleri ile değil aynı zamanda hegemonik gücünü Filistinliler başta olmak üzere diğer halkları ve milletleri bastırmak için kullanarak destek oldu. ABD’deki demokrat ve ilerici güçlerin soykırıma verilen desteğe karşı sokakları doldurması, Biden’ın popülerlik oranında yaşanan kayda değer düşüş, gençliğin üniversitelerde başlattığı çadır eylemleri Mayıs ayı dolaylarında ABD’nin İsrail’e sağladığı doğrudan desteği biraz aksatsa da süratinin gerçekten kesilmesi söz konusu olmadı.
ABD’nin savaş suçlarında İsrail ile ortaklığı ise yalnızca mühimmat sağlamakla bitmiyor. Bölgede İsrail’e karşı Filistin halkının yanında savaşa katılan diğer güçlere karşı hegemonik kuvvetini kullanarak onları baskı altında tutmayı hedefleyen potansiyel şiddet (veya çoğu koşulda bu şiddetin uygulanması) uluslararası dayanışmanın önüne ket vurarak Filistin halkını yalnızlaştırmayı hedefliyor. Lübnan kıyısına çektiği uçak gemileriyle bölgedeki Filistin taraftarı güçlere savaşa müdahil olmamaları konusunda gözdağı veren ABD, İsrail’e sağladığı destek ile Filistin halkının soykırımına yalnızca destek olmuyor, tam olarak onu mümkün kılıyor.
Bu süreçte ABD’deki burjuva medya da hem Amerikan halkının hem de dünya kamuoyunun gözünde soykırımı meşrulaştırmak ve aklamak için seferber oldu. Filistin tarafına işlemediği suçları atfeden ve İsrail işgalinin işlediği suçları örtbas etmek için birbiriyle yarışan burjuva medyası, The New York Times başta olmak üzere, protestocuların hedefi olurken genel algıyı şekillendirmek için yürüttükleri propaganda faaliyetlerine hala devam ediyorlar.
Aynı zamanda ABD, Gazze’de yaşanan kıtlık konusunda da birinci dereceden sorumlular arasında yer alıyor. Burjuva medyası The Independent bile 15 Mayıs tarihli raporunda ABD’nin yalnızca silah teminatı konusunda değil aynı zamanda Gazze’de yaşanan ağır kıtlık konusunda da gerekli tedbirleri almayarak ve uyarıları hiçe sayarak sorumlu olduğunu ifade etti.
ABD ile İsrail’in kanlı işbirliği emperyalizmin çıkarları için kârlı olduğu müddetçe sürecektir. Bu durumda Filistin halkının ulusal mücadelesinin yanında olan halklara düşen görev kendi devletlerine, ABD’nin emperyalist savaşına karşı tutum almayı dayatmak ve burjuvazinin çıkarlarını tehdit ederek hale getirmektir.
ABD’nin hegemonik gücü dünyanın her yerinde demokratik ve ilerici unsurların Filistin ile dayanışmasını baltalamaya çalışırken bize düşen yerel ölçeklerde egemenlerin ABD ve İsrail ile olan ilişkileri teşhir etmek, ortadan kaldırmak ve ABD’nin Orta-Doğu üzerindeki emperyalist politikalarını engellemek için yerel işbirlikçilerine karşı mücadeleyi büyütmektir.