Ortadoğu: Bölge Devletlerinin Dalaşına Doğru…
“İşbirlikçi devletlerin dalaşı durumunda ilk saldırıya uğrayacak yerlerin başında KDP bölgesi gelmektedir ki KDP bunun çok iyi farkındadır. Bu anlamda dengeleri gözetme adına Mesrur Barzani’nin Tahran ziyareti, diğer yanıyla Irak devleti ile olan sorunları aşmak içindir.”
26 Mayıs 2024
Son günlerin konuşulan konuların başında TC klikleri arasındaki dalaşın aldığı seyir gelmektedir. Bahçeli-Erdoğan kliği karşısında, CHP’de temsiliyetini bulan sermayenin bir diğer kliği arasında süregelen dalaşta bir de Cumhur İttifakı denilen sermaye kesiminin iç dalaşı su yüzüne çıktı. AKP ve MHP olarak dile gelen bu kesimlerin, devlet iktidarına kimin ne derece hakim olacağının kavgası giderek daha fazla kızışacaktır. Devlet bürokrasisi içinde etkin olan bu güruhun, kendi içinde boğazlaşması elbette dışa yönelik işgal ve yayılmacı politikalarından geri adım attıkları anlamına gelmemektedir.
TC devleti, son günlerde Medya Savunma alanlarına yönelik saldırılarını, kimyasal gaz kullanarak devam ettirmektedir. Özellikle Mayıs ayı içerisinde kimyasal gaz yeniden kullanılmıştır. TC devletinin bu minvalde saldırıları, askeri olarak nihai sonuç almaktan uzak olduğunun bir göstergesidir.
TC devletinin Kürdistan’da ortaya koyduğu strateji, gerillanın imhası ve bölgede gerilla ve Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bastırılması için diğer devletlerin “ikna” edilmesi meselesidir. TC komprador burjuvazisi, bir yandan askeri olarak bölgede yayılmacı siyasetini tahkim ederken diğer yandan emperyalistlerin Ortadoğu’da gelecek yönelimlerinin bir parçası olmak için yoğun çaba sergilemektedir. Bu anlamıyla faşist R.T.Erdoğan’ın Irak ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi ziyaretlerinin iki yönlü anlamı olduğu açıktır.
Faşist TC’nin “Kalkınma Yolu” olarak ortaya koyduğu “büyük” projenin amacı Basra Körfezi’nden kara yolu ile Türk devlet sınırlarına bir ticaret yolunun inşasıdır. “Bir taşla birçok kuş vurma” derdinde olan TC kompradorlarının buradaki amacı elbette gelecekte emperyalistler tarafından inşa edilen enerji, hammadde ve meta geçiş hatlarında yer kapmak istemesidir. Hatlardan en az bir tanesinin kendi himayesine geçmesini istemektedir. Çin’in geliştirdiği “Kuşak Yol Projesi”ni kendi “Kalkınma Yolu” projesi ile birleştirme olanağı üzerinde durmaktadır. Basra Körfezi’nden Kürdistan üzerinden geçecek bir hattın güvenli olabilmesi için gerillanın imhası noktasında emperyalistlerden daha fazla destek ummasıdır. Ancak Kalkınma Yolu projesinin şimdilik sadece bir hayalden ibaret olduğunu belirtelim. Bunun gerçekleşmesi elbette Kürt halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi anlamına gelecektir ki bu şimdilik uzak bir ihtimal olarak değerlendirilebilir. Bu projenin hayat bulması elbette Barzani’nin, İran ve Irak’ın onayı ile mümkün olabileceği ortadadır. Bu anlamda İran’ın etkisi altındaki Iraklı milis güçlerinin bu projeye sıcak bakmadığı basına yansımıştır.
TC komprador burjuvazisi, kendi hayalleri için Erdoğan’ı kapı kapı dolaştırırken Ortadoğu coğrafyasında ezilen halkların direnişlerinin TC’nin yayılmacı siyasetine karşı bir durum teşkil ettiğini görmek gerekir. Bu durumda emperyalistlerin karşısına ezilen halkların direnişleri daha fazla güçlenme zemini yakalayacağını belirtmek lazım. Hindistan’dan Kafkasya’ya, Ortadoğu’dan Balkan ve Kuzey Afrika coğrafyasına kadar geniş bir alanda emperyalistlerin yol projeleri, soykırım ve ekolojik katliamlar eşliğinde vuku bulacaktır. TC devleti içinde yaşanan klik çatışmalarının da anlamı; önümüzdeki süreçte Erdoğan’ın yerine kimin kapı kapı dolaşacağı meselesidir.
İran’dan TC’ye KDP üzerinden ayar
Yol projeleri elbette salt TC devletini ilgilendiren bir durum değildir. İran’ın da geçiş hatları konusunda yüksek bir hassasiyet gözetmektedir. Yakın zamanda Barzani’nin Tahran ziyareti bu konuda önemli veriler sunmaktadır. İran, KDP üzerinden TC’ye ayar vermek niyetindedir. Bölgede tek aktörün TC olmadığını göstermek için KDP’yi dize getirme siyaseti güdecektir. KDP’nin işbirlikçi siyaseti salt TC ile sınırlı değildir. ABD emperyalizminin adeta bir eyaleti konumunda olması, İsrail ile olan istihbarat ve askeri ilişkileri ve dolayısıyla İranlı Kürt partilere alan açması, İran devletinin KDP’yi “dize getirme” konusunda hiçbir adımda tereddüt etmeyeceğinin sebepleridir.
İşbirlikçi devletlerin dalaşı durumunda ilk saldırıya uğrayacak yerlerin başında KDP bölgesi gelmektedir ki KDP bunun çok iyi farkındadır. Bu anlamda dengeleri gözetme adına Mesrur Barzani’nin Tahran ziyareti, diğer yanıyla Irak devleti ile olan sorunları aşmak içindir. Ancak Irak ile olan sorunların çözümü için Barzani’nin Tahran’a önemli tavizleri vermesi gerekir. Verilen bu tavizlerin elbette ezilen Kürt ulusuna ve bölge halklarına bir yararı olmayacaktır. KDP’nin içine girdiği bu cendere, onu Kürt halkından daha fazla uzaklaştıracaktır. Zaten Kürdistan parlamento seçimlerinin yapılamamasının en önemli nedeni, KDP’nin halk desteğini kısmen de olsa yitirdiğidir.
Uzun sözün kısası İran ve TC, KDP üzerinden bir dalaşa tutuşmuşlardır. Şimdiye kadar TC kompradorlarının Kürt Federe Bölgesi üzerindeki hakimiyeti ve bunu daha fazla genişletme gayretleri İran tarafından sınırlandırılacaktır. Zira her ne kadar TC, İsrail’e esip gürlese de İsrail’in ticari ortağı olması İran açısından kabul edilebilir bir durum olmamaktadır. Bu anlamda esas itibariyle TC ve İran, karşı kutuplarda yer almaktadırlar. Dolayısıyla bu dalaş bugüne kadar kendisini fazla hissettirmese de KDP üzerinden bu dalaşın bir adım daha kızıştığını görmek gerekir. Kürdistan pazarına ve dolayısıyla yönetimine Türk kompradorlarının mı, İran’ın işbirlikçi burjuvazisinin mi hakim olacağı sorunu giderek daha fazla kendisini hissettirmektedir.
Son on yıllık süreci bölge anlamında değerlendirdiğimizde emperyalistler arası dalaşın ve ezen ezilen çelişkilerinin seyrini daha net görebiliriz. Emperyalistler bölgeyi talan ederken mevcut çelişkileri kendi lehlerine kullanmaya devam etmektedirler. Bu anlamda IŞİD, El Nusra ve El Kaide’nin tüm türevlerinin yanı sıra, Hizbulkontra vs gibi örgütlerle yürütülen savaşlardan, bölge düzeyinde bizzat devletlerin savaşa gireceği bir döneme doğru yol alınmaktadır. Bu anlamda Gazze’de yürütülen soykırım nezdinde İran ve İsrail’in karşı karşıya gelmeleri yeni sürecin ön günleri olarak okumak gerekir.
Ezilen halkların mücadelesi: Ajitasyon, propaganda ve örgütlemede ısrar
Ortadoğu ve Kafkasya coğrafyasının direniş merkezileri olarak Ermeni, Kürt ve Filistin halkları öne çıkmaktadır. Emperyalist sömürünün, işgallerin, soykırımların, yoksullaşmanın ve emperyalist savaş tehlikesinin giderek arttığı bir dönemeçte halkların ortak mücadele ihtiyacı giderek daha fazla hissedilir olmaktadır. Artsakh’ın işgali, Kürdistan’a yapılan işgal saldırıları ve sürdürülen imha operasyonları ile Filistin halkına yönelik gerçekleştirilen soykırım, tüm Ortadoğu’da direnişleri mayalamaya devam etmektedir.
Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın anıldığı bugünlerde, ezilen halkların komünist bir bilinç etrafında örgütlenmesinin zorunluluğu ile karşı karşıya bulunmaktayız. Komünistlerin kitle çalışmalarının yanısıra küçük burjuva kesimlerden tutalım da feodal ve burjuva kesimlerin de kitleler üzerinde etkide bulundukları bir gerçektir. Revizyonist, reformist ve her türden burjuva tasfiyeci akımların devrimci hareketleri etkilediği bir süreçte, giderek keskinleşen ve savaşların daha belirginleştiği durumlarda, devrimci çizginin burjuva çizgilerden belirgin bir şekilde ayrıldığını ve kitleler nezdinde sınandığını görmek gerekir. Egemenler daha fazla teşhir olurken komünistlerin ve devrimci kesimlerin üzerinde yoğunlaşacağı ana halka ise emperyalizmin ve yerli işbirlikçilerini teşhir eden daha güçlü ajitasyon, propaganda ve örgütleme faaliyetlerine yoğunlaşmalarıdır.