Tam 200 gün sonra süresiz dönüşümsüz açlık grevi ve ölüm orucu direnişi zaferle sonuçlandı. Mevsimleri geride bırakan bu direniş daha şimdiden tarih sayfalarındaki yerini almış bulunuyor. Öyleyse ilk sormamız gereken soru, 200 gün bedenini açlığa yatıranlar, bu irade gücünü nereden aldı? Kuşkusuz ki, bu irade inancın ve kararlılığın insan bedenin de biçimlenmesidir. Kazandıran bu bu ruhtur. İnanmak ve inandığını tereddütsüz pratiğe geçirmek. Kazandıran, faşizme geri adım attıran bu ideolojik duruştur.
Direnişin hedefi neydi?
PKK’nın kurucu önderi Abdullah Öcalan 1999 yılında uluslararası bir operasyonla Kenya’da esir alınarak Türkiye’ye getirildi. Abdullah Öcalan herhangi bir tutsak değildi. Faşizmin bu kadar önem verdiği kişi PKK kurucu önderi Abdullah Öcalan’dı.
Faşizm, Abdullah Öcalan şahsında bir harekete büyük bir darbe vurduğunu propaganda edip, kitleler üzerinde bir moral bozukluğuna yol açmak istiyordu. Bunun için günlerce ve aylarca bu operasyonun propagandası üzerinden “Türk devletinin ne kadar güçlü olduğu” söylenip durdu.
Öcalan’ın kendi örgütüyle bağlarının tümden kopartılması, toplumdan izole edilmesi için İmralı Adasında tek kişilik bir hapishaneye kondu. Burada yargılandı ve ağırlaştırılmış ömür boyu bir ”cezaya” çarpıtıldı.
Baskı ve izolasyonun hiç eksik olmadığı İmralı’da son üç yıldır Avukatları ve ailesi ile görüştürülmeyen Abdullah Öcalan üzerindeki tecrittin kaldırılması için yapılan hiç bir girişim sonuç vermedi. Faşizm mücadele yükseldikçe Abdullah Öcalan üzerindeki izolasyonu daha da artırdı.
Abdullah Öcalan üzerindeki bu izolasyonun kaldırılması için HDP Milletvekili Leyla Güven tutuklu bulunduğu Diyarbakır hapishanesinde 7 Kasım 2018 tarihinde süresiz dönüşümsüz açlık grevine başladı. Leyla Güven açlık grevine başladığında tek talebinin Abdullah Öcalan üzerindeki tecrittin kaldırılması olduğunu ve sonuç alana kadar da eylemini sürdüreceğini açıkladı.
Bir kıvılcımla başlayan direniş ateşi giderek büyüdü
7 Kasım 2018 tarihinde SDA grevine başladığını duyuran Leyla Güven eyleminin 79. günü çıkartıldığı mahkemece serbest bırakıldı. Devlet, Leyla Güven’i tahliye ederek eylemin de son bulacağını hesapladı. Leyla Güven tahliye olduktan sonra eylemine dışarıda devam edeceğini açıkladı. Faşizm, Leyla Güven’in açlık grevi eylemini bırakması durumunda büyük bir anti-propagandaya girişecekti. Bunun farkında olan Leyla Güven direnişin kendisi için değil, Abdullah Öcalan üzerindeki izolasyonun kaldırılmasına yönelik olduğunun defalarca altını çizdi.
Yakılan kıvılcımın tutuşturduğu direniş büyüyerek her yanı sardı. Hapishanelerdeki PKK tutsakları bir süre sonra destek açlık grevlerine başladılar. Türkiye devrimci hareketi birleşenlerinin önemli bir bölümünün de destek verdiği bu süreli açlık grevleri bir süre sonra süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemine dönüştü. 3 bin 225 tutuklunun başlattığı açlık grevi ile direnişin çapı daha da büyüdü. Cezaevinde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan 15 kişi bu eylemlerini 30 Nisan’da ölüm orucuna çevirdi. 10 Mayıs tarihinde ise bu gruba 15 tutuklu daha katıldı. Bu direnişe dokunulmazlıkları kaldırılarak cezaevine konulan eski HDP milletvekilleri Figen Yüksekdağ, Aysel Tuğluk ve Sebahat Tuncel’in açlık grevleri 5’inci ayındaydı. HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ 3 Mart tarihinde açlık grevine başladı, HDP Van Milletvekilleri Tayip Temel ve Murat Sarısaç da 8 Mart tarihinde açlık grevine başladı.
Türkiye devrimci hareketinin bir kısım tutsakları da devam eden eylemin belli bir aşamasında SDA grevine başladılar. Türkiyeli devrimcilerden DKP/BÖG tutsakları Efe Çatalbaş ile Mehmet Yozcu ve DKP/Komün dava tutsakları Erol Dündar ile Suat İncedere ile MLKP dava tutsakları Muhabbet Kurt, Ali Haydar Saygılı, Aydın Akyüz 1 Mart’tan, Hatice Duman, Soner Çiçek ve Ercan Görtaş 10 Nisan itibarıyla SDA başlarken, TKP-ML dava tutsakları Hiyem Yolcu 20 Mart’tan, Haydar Sönmez ise 1 Nisan’dan itibaren SDA başlayarak eyleme bilfiil destek verdiler.
Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ı hapishanelerinde başlayan SDA yankısı ülke sınırlarını da aşarak dünyanın bir çok coğrafyasında da yankını buldu. Kürt emekçileri ve ulusal hareketin önde gelen kadroları gruplar halinde Avrupa ve Kürdistan coğrafyalarında SDA başladılar. Açlık grevlerine kulaklarını kapan Avrupa devletleri bu direnişi görmezden geldi. Son döneme kadar süren bu duyarsızlık, direnişi sürdüren eylemcilerin durumlarının giderek kötüleşmesi üzerine bazı ülke hükümetleri ve millettekilerinin kısmı açıklamalarıyla gündeme geldi. Demokrasi ve insan haklarından dem vuran Avrupa devletleri hemen yanı başlarında, kimisinin de kendi ülkelerinde devam eden bu direnişe sesiz kalmalarının tek nedeni, bunun kendi ülkelerinde de bulacağı yankı ve nihayetinde bu ülkelerin Türk devletiyle olan ekonomik çıkarları onları sesliğe büründürdü.
SDA devam ederken belli tarihler arasında fedai eylemleriyle tecridi protesto etmek amacıyla Almanya’nın Krefeld kentinde de 20 Şubat tarihinde mahkeme önünde bedenini ateşe veren Uğur Şakar, ve hapishanelerde Zülküf Gezen (33) 17 Mart’ta Tekirdağ 2 Nolu F Tipi Hapishanesinde, Ayten Beçet (24) 23 Mart’ta Gebze Kadın Kapalı Hapishanesinde, Zehra Sağlam (23) 24 Mart’ta Oltu T Tipi Kapalı Hapishanesinde, Medya Çınar (24) 25 Mart’ta Mardin E Tipi Kapalı Hapishanesinde, Yonca Akici 9 Mart’ta Şakran Kadın Kapalı Hapishanesinde, Siraç Yüksek 2 Nisan’da Osmaniye 2 No’lu T Tipi Kapalı Hapishanesinde, Mahsum Pamay ise 5 Nisan’da Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishanesinde yaşamına son verdi.
Devlet ilk geri adımını sessizce 2 Mayıs 2019 tarihinde attı
SDA eyleminin kararlı bir şekilde sürmesi ve direnişin giderek yaygınlaşmasıyla birlikte, eylemin kaşla göz arasında bitirilmesini hedefleyen devlet açlık grevleri sürerken Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan 13 Ocak tarihinde İmralı’ya giderek ağabeyi ile görüşme yaptı. Bu görüşmeyle tecrit kalktı imajı yaratılarak direnişin sona ermesini bekleyen faşizmin bu basit manevrasını gören direnişçiler kamuoyuna tecrittin kalktığı açıklaması yapılmayana kadar direnişin süreceği açıklaması yaptılar.
Direnişin sembolü Beyaz Tülbentli Anneler oldu
Direnişin başından itibaren Kürt anneleri direnişteki çocuklarını, yakınlarını, eşlerini yalnız bırakmadılar. Tüm baskılara rağmen meydanları boş bırakmayan anneler, hapishane kapılarından ayrılmayarak SDA eylemcilerin moral kaynakları oldular. Yerde sürüklenen, göz altına alınan, coplanan anneler geri adım atmayarak direnişin önemli birer özneleri oldular.
SDA eyleminin bu kadar uzun sürmesinde ülkedeki politik gündemlerin de etkisi oldu. 31 Mart yerel seçimleri döneminde gündemin biraz gerisine düşen SDA eylemi, istenilen düzeyde kamuoyuna mal edilemedi. AKP ve MHP ittifakı yerel seçimlerde Kürtleri hedefe koyarak ”ülkenin bekası” üzerinden sürdürdükleri ırkçı propaganda ile milliyetçi oyları toplamak için, gözlerini tamamen kapattıkları SDA direnişini bu sessizlik içinde boğmaya çalıştı.
Yerel seçimlerde büyükşehirlerin önemli bir bölümünü kaybeden AKP ve MHP, zorla yenilettikleri İstanbul Büyük Şehir Belediyesi seçimi tarihinin belli olmasından sonra, taktik olarak söylemlerini biraz ”yumuşatarak” Kürtlerin oylarına göz diken AKP, 2 Mayıs 2019 tarihinde tecridin kaldırıldığını açıkladı. Avukatların 2 Mayıs 2019 tarihinde yaptığı görüşmeden sonra kamuoyuna yapıkları açıklamada: ”müvekkilleriyle periyodik olarak görüşmelerin süreceğine dair ellerinde bir bilgi olmadığını” söyledi. Öcalan da avukatları aracılığıyla gönderdiği mektupta ise açlık grevinde bulunanlar için şu ifadeleri kullanmıştı: ”Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz. Bizim için onların akli, fiziki ve ruhi sağlıkları her şeyin üstündedir. Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz.”
Bu gelişmelerden sonra direnişin sona ereceğini sanan AKP, daha yüksek bir direniş ve kararlıkla karşılaştı. 2 Mayıs 2019 tarihinde yapılan açıklama üzerinden günler geçmesine rağmen Abdullah Öcalan’la görüşemeyen avukatlar, ailesi ve direnişteki tutsaklar yaptıkları açıklamayla eylemlerini sürdüreceklerini açıkladılar.
22 Mayıs 2019 tarihinde Abdullah Öcalan’la görüşen avukatlar, yapılan görüşmede önemli gelişmelerin olduğunu, eylemle ilgili geniş açıklamanın ”tutuklularla yapılacak temastan sonra” yapılacağını duyurdular.
25 Mayıs 2019 tarihinde eş zamanlı olarak yapılan açıklamalarla SDA grevi ve ölüm orucu eyleminin sona erdiği açıklanmış oldu. Asrın Hukuk Bürosu, bu görüşmede Abdullah Öcalan’ın: “Değerli yoldaşlar; başta açlık grevleri ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere, iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında, eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip, hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum” çağrısı yaptı.
Asrın Hukuk Bürosu SDA ve ölüm orucu eyleminin bitirilmesiyle ilgili yaptığı açıklamada: “İmralı ada cezaevinde, müvekkilimiz Sayın Öcalan ile 22 Mayıs tarihinde yeni bir avukat görüşmesi gerçekleştirmiş bulunuyoruz. Sayın Öcalan daha önce kamuoyuna paylaşmış olduğu metnin bir bütün olarak önemini bir kez daha vurguladı. 2 Mayıs tarihli ve dört müvekkilimizin birlikte kaleme aldığı yedi maddelik metnin tartışılmasından duyduğu memnuniyeti ifade etti.
Toplumsal uzlaşı, demokratik siyaset, demokratik müzakere ve onurlu barış konularının tartışılmasının Türkiye’nin temel ihtiyacı olduğu görüşündeydi. Kendisinin de bu maddelerin Türkiye siyasetinin temel değerleri haline gelmesi açısından üzerine düşeni yapacağını belirtti. 2013 yaklaşımı ve duruşunun Türkiye’de yarattığı ortamı ve umudu herkesin bildiğini ve bu mesajının daha fazla tartışılması gerektiğini ifade etti.
Bu görüşmelerin yaptırılmasının bir müzakere sürecinin varlığı anlamına gelmediğini, önceki görüşmede olduğu gibi yine hatırlattı. Mesajlarının tüm demokrasi güçlerine, Türkiye’nin her yelpazesindeki siyasi yapılarına ve devlete olduğunu söyledi. Bu tutumuna karşı; ‘tüm çevrelerden nasıl bir karşılık verileceğini 30-40 gün sonra anlarız’ diyerek şu anda hiçbir çevrenin tutumu için herhangi bir yorum yapmadığına tanıklık ettik” açıklamasında bulundular.
Bu direnişin en önemli öznesi olan Leyla Güven de kamuoyuyla paylaştığı mesajında şunların altını çizdi. “Kürdistan’ın da içinde bulunduğu Ortadoğu coğrafyası, ateş topu misali tüm yakıcılığı ile tam bir savaş alanıdır. Bu savaş alanında Kürtlere karşı siyasal, kültürel inkar ve teslimiyet politikaları dayatılarak, özgür yaşamı engelleniyor. Bu engellerin aşılması için Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın demokratik ulus perspektifi artık kabul gören bir gerçektir. Dünyayı sarsmaya devam eden Rojava Devrimi deneyiminde de görüldüğü üzere, Demokratik Ortadoğu tezi bu coğrafyadaki bütün halkları kapsamaktadır. Kürt sorunun Ortadoğu genelinde demokratik çözümü için projesi olan en önemli aktör sayın Öcalan’dır.
Bugün ülkede Sayın Öcalan şahsında tüm topluma yayılan tecrit, her şeyden önce insan olmanın utancını yaşatıyor. Buradan hareketle diyebilirim ki, bizim tek şansımız devrimci oluştadır. Çünkü bir tek devrimcilik bu utancı önleyebilir ve hoş görülemez olana, gaspa karşı durabilir.
Ben Kürt halkının bir ferdi olarak 1994 yılından bu yana kesintisiz olarak farklı alanlarda siyasi faaliyetler yürüttüm. Yaşadığımız bütün hukuksuzluklara rağmen mücadelemizi sürdürdük. Ancak gelinen aşamada doğru, etkili, öngörülü, kapsayıcı bir siyaset yürütemediğimi net olarak görebiliyorum. Sayın Öcalan üzerindeki tecridin bir halka uygulanan tecrit olduğunu bilerek, özgür irademle süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini başlattım. Tecrit kaldırılana kadar da sürdüreceğimi belirttim. Çünkü Son 20 yıldır mutlak tecrit altında olmasına rağmen barış çabalarından asla taviz vermeyen Sayın Öcalan’ın düşüncelerinin dışarı çıkması, sadece Kürtler için değil bu topraklarda yaşayan bütün halklar için son derece önemlidir.
Bugün açlık grevimizin 7. ayındayız. Başta Nasır Yağız olmak üzere, zindanlarda, ‘yaşamı uğruna ölecek kadar sevenlerin’ yoldaşları olan binlerce arkadaşım büyük bir güç ve destekle bu eylemi sahiplendi. Direnişimiz Strasbourg’tan dünyanın dört bir yanına yayıldı ve üç vekil arkadaşım da bu süreçte bizimle birlikte direnişi büyüttü. Böylece bu eylem bir direniş yılına dönüştü.”
Faşist diktatörlüğün bu büyük direniş karşısında direncinin kırılmasıyla tecrittin kaldırıldığı açıktır. AKP’nin 23 Haziran 2019 tarihinde İstanbul Büyük Şehir Belediye seçiminde Kürt oylarına oynadığı bilinmektedir. Direnişin zafere ulaşmasında bu tali bir yöndür. Esas olan direnişin kendi içindeki kararlı duruşudur. Kazandıran bu olmuştur. Bu direniş devrimcilere ve yurtsever kitlelere de büyük bir moral olmuştur.